Şehir Tiyatroları'ndaki yönetmelik değişikliği üzerine istifa eden genel sanat yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu ile olan biteni konuşmak üzere buluştuk. Şamlıoğlu son anda öğrendiği yönetmelik için "Şehir Tiyatroları bitirilmiştir. Son genel sanat yönetmeniydim ne yazık ki" diyor...
Yönetmelik değişimine kadar gelinen süreçte Şehir Tiyatroları’nda bir şeylerin değiştirileceğine dair herhangi bir sinyal aldınız mı?
Hiçbir sinyal almadım. Sorunlarımız elbette vardı ama iki başlılıktan kaynaklanan sorunlardı. Katma bütçeden genel bütçeye geçmiş olmamız gibi… İki başlı yapıda “Burası benim tarafımdan yönetiliyor” demeye çalışan diyen bir müdürle “Hayır benim tarafımdan yönetiliyor” demeye çalışan bir genel sanat yönetmeni karşı karşıya geliyordu. Görüntüde kararları genel sanat yönetmeni alıyor ama ne karar alırsak alalım, bazıları uygulanıyor, bazıları uygulanmıyordu. Son söz yukarıdaki imzalardaydı. Sadece son süreçle ilgili değil, başından itibaren bunun yanlış bir yapı olduğu söyledik. Ama ne zaman bir onarım yapıldıysa daha kötüye gitmiştir. Bu da icat olan bir yönetmeliktir. Dünyada böyle bir yönetmelik bulmanız mümkün değil.
Kim hazırlamış yönetmeliği?
Bilinmiyor. Meçhul...
Belediye Başkanı Kadir Topbaş, yönetmeliği hazırlayan ekipte sanatçıların da olduğunu söylemişti…
İnsanı en çok o ürpertiyor. Kurumdan birileri buna eşlik ettiyse ileride isimleri deşifre olacaktır ve bence tarihe iyi bir şekilde geçmeyecekler.
O halde İskender Pala’nın Kenan Işık’a da seslenerek yazdığı ‘Günlük Müstehcen Sırlar’ yazısına gelinceye kadar, sizin tarafınızdan da fark edilen, ŞT’ye dair bir rahatsızlık yoktu?
Hayır, hayır… Sadece bazı kararlarımız uygulanamıyordu. Kuruma teknik ekip almamız gerekiyor, örneğin. Hizmet alımı diyorum, kadroya almaktan bahsetmiyorum, Genel sanat yönetmeninin bildirmesi lazım, ihtiyacının ne kadar olduğunu... Hani “Kararlar genel sanat yönetmeninin iki dudağının ucundaydı” diyorlar ya. Estağfurullah; benim dudağımın ucunda hiçbir şey yoktu! Kendi kendime havanda su dövüyordum. Bir gün Yönetim Kurulu’nda dedim ki; “Sakın söylemeyin; “Annem beni genel sanat yönetmeni biliyor. Oysa ben Yalova Kaymakamı’yım, haberi yok!” Kendimi giderek böyle hissetmeye başladım. Ama bu sözünü ettiklerim iki başlılıktan kaynaklanan sorunlardı. İnsan doğasıyla, bürokrasiyle uğraşıyorsunuz. Baskı falan yoktu. Bir de tiyatronun kolektifliğine sonuna kadar inanırım. Ben akacak mecra belirleyeceğim elbette ama hep yönetmen ve dramaturg arkadaşlarımla çalışarak oturttum repertuvarı. “Ben bu oyunların oynanmasını istiyorum” gibi bir durum yoktu.
İskender Pala’nın Günlük Müstehcen Sırlar üzerinden ŞT’ye seslendiği yazısını okurken ne hissettiniz?
İnsan inanamayarak okuyor. Bazı romanlarını gerçekten severek okuduğum, hem edebiyatçı, hem ders veren bir profesörün, böyle birikimli bir insanın o oyunu seyredip böyle bir nitelemede bulunacağına beni kimse inandıramaz. İzlemeden yazmış. Oyun seçimlerinden, repertuvardan, Şehir Tiyatroları’ndan duyulan rahatsızlık ifade ediliyordu yazıda. Herkesin görüşünü bildirmesini saygıyla karşılarım. Beğendim/beğenmedim fikrini beyan etme hakkına sahiptir seyirci de. Ama fikir beyanından çıkıp, bununla hazırlanan zeminle bir yönetmelik değişikliği geliyorsa bu başka bir şeydir.
O söylemlerle bir zemin hazırlandığını mı düşünüyorsunuz?
Eğer bu, bir zemin oluşturma hareketi değildiyse, o zaman evrenin yaptığı kocaman bir şakaydı...
Yönetmeliğin değiştiğini nasıl öğrendiniz peki?
Tiyatroda, vaka-i adiyeden bir gündeyiz. Aliye Hanım (Uzunatağan, genel sanat yönetmeni yardımcısıydı) dedi ki “Ayşenil bir telefon geldi. Atölyelerdeki sendikadan arkadaşlar bir yönetmelikten söz ediyor” dedi. “Nasıl yani?” dedim. “Sana haber verildi mi?” dedi, “Yoo” dedim. Hatta Yönetim Kurulu’ndan çıkmıştık. Üyemiz Volkan Sağırosmanoğlu dedi ki “Telefon geldi. Bir yönetmelik söz konusu. Haberiniz yok mu?” Kenan Bey’i (Işık, Kadir Topbaş’ın sanat danışmanıydı) aradım. “Ne yönetmeliği?” dedi. Onun da haberi yok… Ayşenur (Özturanlı, Kadir Topbaş’ın sanat danışmanıydı) Hanım’ın da haberi yok… Hâlâ iyimser olmaya çalışıyoruz; “Bir kere daha böyle yapmışlardı” diye… Bir yönetmelik sunulmuş ama haberi alınca sanatçılar meclise koşmuş ve geçmemiş o yönetmelik. “Bu yönetmeliğin metni nedir?” derken sendikadan arkadaşlar getirdi. Okurken hepimizin suratından ateş fışkırdı. Hâlâ diyoruz ki “Bu şu anda gündeme alındı mı?” Kenan Bey öğrendi ki hukuk işlerindeymiş, yönetmelik. “Hukuk işlerinde böyle bir öneri konuşuluyordur da bu olmaz…” diyoruz. Dört bir yandan da harekete geçtik. Bunlar o kadar hızlı oluyor ki… Tek bir akşamdan söz ediyorum. “170 madde bugün bitmez, yarına kalır. Daha zaman var” diyoruz. O arada başkandan randevu almaya çalışıyorum. Bir kaç saat sonra telefon geldi “Geçti” diye. Onaylanması da pazartesi sabahı hemen oldu!
Ne yaptınız geçtiğini öğrenince?
“Bana birkaç torba getirir misiniz?” dedim. Rafta şahsıma ait kitaplarım vardı. O kitapları torbalara koymaya başladım. Sekretarya falan “Ayşenil Hanım ne olur yapmayın” diyordu. İçimden bir ses bu süratle geçen, aynı süratle imzalanır diyordu.
Ekibiniz ne yaptı?
Aliye’den bir ara çok korktum, o kadar fenaydı ki… 50 yılını bu kuruma vermiş... Ben tiyatro yaparak yaşadığımı hissederim. Hayatımda sanatçılık olmadığı zaman ölürüm. Nefesimin bittiğini hissettim. Yüreğimi tek hafifleten şu: Beni yetiştiren Türk tiyatrosuna borcumu ödedim. Ama tiyatroya olanı düşündüğümde nefesim kesiliyor. Evimize girdiler. Evimiz, bizim evimiz değil artık…
Sonra ne oldu?
O akşam herkesi haberdar ettim, ertesi gün Olağanüstü Yönetim Kurulu toplanacaktır, diye. Hepimiz görüşlerimizi bildirerek böyle bir yönetmelikle tiyatronun tiyatro olma özelliğinin bitmiş olduğunu söyledik. Artık Şehir Tiyatroları bitmiştir. Bu nedenle de açıkça ifade ediyorum ki Darülbedayi’nin son genel sanat yönetmeniyim, ne yazık ki… Artık o kurum yok. Sanatçı üyeler de istifa edeceklerini bildirdi. Kenan Bey, Ayşenur Hanım ve ben istifa mektuplarımızı yazdık. Başkanlığa bıraktım mektubumu. Onlar da istifa mektuplarını sunmak üzere başkandan randevu istediler. Başkan çarşambaya randevu vermişti, onlar da çarşamba günü verdi.
Kadir Topbaş sizi aradı mı?
Hayır.
Siz onu aramadınız mı?
Hayır.
Görüşmek mi istemediniz?
“Allahısmarladık” demem gerekiyordu. O gün iki danışmanı ve başkanı yalnız bırakmamın daha uygun olacağını düşündüm. Sonra da tek başıma açıkçası isteyemedim…
Topbaş istifalar için “Erken davranıyorlar” dedi...
Hep saygı ve sevgi duyduğum bir insan Kadir Topbaş. Gerçekten anlamlandıramıyorum bir türlü nasıl böyle bir yönetmelik olduğunu.
Değişikliğin bir ‘ele geçirme operasyonu’ olduğu görüşlerine katılıyor musunuz?
Birdenbire çıkmış gibi gelmiyor bana da artık. Bir politika diye düşünüyorum. O politika gereği sıra kültür ve sanata gelmiştir. Belki sonra turizme gelecektir. Devlet Tiyatrosu’na da yeni bir formasyon biçilecektir. Özel tiyatrolardan bile bazı talepler olabilir.
Genel Sanat Yönetmeni’nin eskisi gibi repertuvara eskisi gibi olamayacak mıdır?
Olacaktır ama yapmak istediği her şeyi bürokratlara uzun uzun anlatıp, onları ikna etmek zorunda kalacaktır. Genel Sanat Yönetmenliği kavramının içi boşaltılmış durumda.
Yönetmelikteki bir yenilik de ‘genel etik değerler’ vurgusu…
Başımıza kadrolu komiser atıyorlar gibi. Sanat parmak göstererek yapılan bir iş değil ki. Sanatçı özgür ortamda yaratmak durumundadır. Bu özgürlük yoksa ortaya çıkan sanat değildir.
En temel sorun müdürün görevleri...
Sizce yönetmelikteki en temel sorun ne?
Müdürün görevleri diye tanımlamalar konulmuş. Bunlar ancak bir genel sanat yönetmeninin görevleri olur. Genel sanat yönetmeninin bir sürü görevi müdüre verilmiş. Eskiden sadece sanatsal kararların bürokratik uygulamasına yardımcı olacak bir bürokrat varken, birebir sanatsal kararı alan bir müdürle karşı karşıyayız.
Başkan Kadir Topbaş ısrarla “Sadece iki bürokrat olacak yeni yönetmelikte” diyor…
Eskisinde sanatçılar vardı. Böyle işleri iki yönlü düşünmek gerek. Bugün Kültür İşleri Daire Başkanı edebiyattan, tiyatrodan anlayan biri olur ama yarın katiyen bu işten anlamayan biri gelebilir.
Eskiden sanatsal kararlar nasıl alınırdı?
“Tiyatro kolektif bir sanattır” üst cümlesi yeterlidir. Ama son noktayı koyacak biri gerekir. Dünyanın her yerinde bir sanatçı idarenin başındadır. Dünyada devlet tiyatroları yokmuş. Külliyen yalan. ‘Nasyonal Tiyatro’, adı. Sen Devlet Tiyatrosu diyorsun, öteki Ulusal Tiyatro... Almanya’da küçücük kasabanın bile kendi tiyatrosu, balesi var. Belediye meclisi de özel tiyatrolara dudağımızı uçuklatacak rakamlar ayırmakla yükümlü.
Sudan çıkmış balık gibiyim ama iyi olacağım
Olanlar sezona nasıl yansıyacaktır?
İnanıyorum ki ilk etapta başarılı başarılı adımlar atılacaktır. Bu telaşımızın ne kadar boş olduğunu gösterecek her türlü adımın atılacağı inancındayım. Zamanla göreceğiz olacakları...Ama bu hatadan yazılı olarak vazgeçilmesi en büyük dileğimdir. İnşallah bir adım ötesine gidilir, tiyatro yasası için start verilir.
Şimdi nasıl bir ruh halindesiniz?
Sudan çıkmış balık gibiyim. Sırtım ağrılar içinde. Uykularım sürekli bölünüyor. Çok canım yanıyor. 38 yılım geçti bu meslekte… İyi olacağım... Üç yıl boyunca yaptığım her şeyle, tiyatroma olan borcumu ödedim. Kimseden aferin beklemiyorum ama böyle hak edilmeyen bir davranışla karşılaşmayı da beklemiyordum.
Yönetmelik değişimine kadar gelinen süreçte Şehir Tiyatroları’nda bir şeylerin değiştirileceğine dair herhangi bir sinyal aldınız mı?
Hiçbir sinyal almadım. Sorunlarımız elbette vardı ama iki başlılıktan kaynaklanan sorunlardı. Katma bütçeden genel bütçeye geçmiş olmamız gibi… İki başlı yapıda “Burası benim tarafımdan yönetiliyor” demeye çalışan diyen bir müdürle “Hayır benim tarafımdan yönetiliyor” demeye çalışan bir genel sanat yönetmeni karşı karşıya geliyordu. Görüntüde kararları genel sanat yönetmeni alıyor ama ne karar alırsak alalım, bazıları uygulanıyor, bazıları uygulanmıyordu. Son söz yukarıdaki imzalardaydı. Sadece son süreçle ilgili değil, başından itibaren bunun yanlış bir yapı olduğu söyledik. Ama ne zaman bir onarım yapıldıysa daha kötüye gitmiştir. Bu da icat olan bir yönetmeliktir. Dünyada böyle bir yönetmelik bulmanız mümkün değil.
Kim hazırlamış yönetmeliği?
Bilinmiyor. Meçhul...
Belediye Başkanı Kadir Topbaş, yönetmeliği hazırlayan ekipte sanatçıların da olduğunu söylemişti…
İnsanı en çok o ürpertiyor. Kurumdan birileri buna eşlik ettiyse ileride isimleri deşifre olacaktır ve bence tarihe iyi bir şekilde geçmeyecekler.
O halde İskender Pala’nın Kenan Işık’a da seslenerek yazdığı ‘Günlük Müstehcen Sırlar’ yazısına gelinceye kadar, sizin tarafınızdan da fark edilen, ŞT’ye dair bir rahatsızlık yoktu?
Hayır, hayır… Sadece bazı kararlarımız uygulanamıyordu. Kuruma teknik ekip almamız gerekiyor, örneğin. Hizmet alımı diyorum, kadroya almaktan bahsetmiyorum, Genel sanat yönetmeninin bildirmesi lazım, ihtiyacının ne kadar olduğunu... Hani “Kararlar genel sanat yönetmeninin iki dudağının ucundaydı” diyorlar ya. Estağfurullah; benim dudağımın ucunda hiçbir şey yoktu! Kendi kendime havanda su dövüyordum. Bir gün Yönetim Kurulu’nda dedim ki; “Sakın söylemeyin; “Annem beni genel sanat yönetmeni biliyor. Oysa ben Yalova Kaymakamı’yım, haberi yok!” Kendimi giderek böyle hissetmeye başladım. Ama bu sözünü ettiklerim iki başlılıktan kaynaklanan sorunlardı. İnsan doğasıyla, bürokrasiyle uğraşıyorsunuz. Baskı falan yoktu. Bir de tiyatronun kolektifliğine sonuna kadar inanırım. Ben akacak mecra belirleyeceğim elbette ama hep yönetmen ve dramaturg arkadaşlarımla çalışarak oturttum repertuvarı. “Ben bu oyunların oynanmasını istiyorum” gibi bir durum yoktu.
İskender Pala’nın Günlük Müstehcen Sırlar üzerinden ŞT’ye seslendiği yazısını okurken ne hissettiniz?
İnsan inanamayarak okuyor. Bazı romanlarını gerçekten severek okuduğum, hem edebiyatçı, hem ders veren bir profesörün, böyle birikimli bir insanın o oyunu seyredip böyle bir nitelemede bulunacağına beni kimse inandıramaz. İzlemeden yazmış. Oyun seçimlerinden, repertuvardan, Şehir Tiyatroları’ndan duyulan rahatsızlık ifade ediliyordu yazıda. Herkesin görüşünü bildirmesini saygıyla karşılarım. Beğendim/beğenmedim fikrini beyan etme hakkına sahiptir seyirci de. Ama fikir beyanından çıkıp, bununla hazırlanan zeminle bir yönetmelik değişikliği geliyorsa bu başka bir şeydir.
O söylemlerle bir zemin hazırlandığını mı düşünüyorsunuz?
Eğer bu, bir zemin oluşturma hareketi değildiyse, o zaman evrenin yaptığı kocaman bir şakaydı...
Yönetmeliğin değiştiğini nasıl öğrendiniz peki?
Tiyatroda, vaka-i adiyeden bir gündeyiz. Aliye Hanım (Uzunatağan, genel sanat yönetmeni yardımcısıydı) dedi ki “Ayşenil bir telefon geldi. Atölyelerdeki sendikadan arkadaşlar bir yönetmelikten söz ediyor” dedi. “Nasıl yani?” dedim. “Sana haber verildi mi?” dedi, “Yoo” dedim. Hatta Yönetim Kurulu’ndan çıkmıştık. Üyemiz Volkan Sağırosmanoğlu dedi ki “Telefon geldi. Bir yönetmelik söz konusu. Haberiniz yok mu?” Kenan Bey’i (Işık, Kadir Topbaş’ın sanat danışmanıydı) aradım. “Ne yönetmeliği?” dedi. Onun da haberi yok… Ayşenur (Özturanlı, Kadir Topbaş’ın sanat danışmanıydı) Hanım’ın da haberi yok… Hâlâ iyimser olmaya çalışıyoruz; “Bir kere daha böyle yapmışlardı” diye… Bir yönetmelik sunulmuş ama haberi alınca sanatçılar meclise koşmuş ve geçmemiş o yönetmelik. “Bu yönetmeliğin metni nedir?” derken sendikadan arkadaşlar getirdi. Okurken hepimizin suratından ateş fışkırdı. Hâlâ diyoruz ki “Bu şu anda gündeme alındı mı?” Kenan Bey öğrendi ki hukuk işlerindeymiş, yönetmelik. “Hukuk işlerinde böyle bir öneri konuşuluyordur da bu olmaz…” diyoruz. Dört bir yandan da harekete geçtik. Bunlar o kadar hızlı oluyor ki… Tek bir akşamdan söz ediyorum. “170 madde bugün bitmez, yarına kalır. Daha zaman var” diyoruz. O arada başkandan randevu almaya çalışıyorum. Bir kaç saat sonra telefon geldi “Geçti” diye. Onaylanması da pazartesi sabahı hemen oldu!
Ne yaptınız geçtiğini öğrenince?
“Bana birkaç torba getirir misiniz?” dedim. Rafta şahsıma ait kitaplarım vardı. O kitapları torbalara koymaya başladım. Sekretarya falan “Ayşenil Hanım ne olur yapmayın” diyordu. İçimden bir ses bu süratle geçen, aynı süratle imzalanır diyordu.
Ekibiniz ne yaptı?
Aliye’den bir ara çok korktum, o kadar fenaydı ki… 50 yılını bu kuruma vermiş... Ben tiyatro yaparak yaşadığımı hissederim. Hayatımda sanatçılık olmadığı zaman ölürüm. Nefesimin bittiğini hissettim. Yüreğimi tek hafifleten şu: Beni yetiştiren Türk tiyatrosuna borcumu ödedim. Ama tiyatroya olanı düşündüğümde nefesim kesiliyor. Evimize girdiler. Evimiz, bizim evimiz değil artık…
Sonra ne oldu?
O akşam herkesi haberdar ettim, ertesi gün Olağanüstü Yönetim Kurulu toplanacaktır, diye. Hepimiz görüşlerimizi bildirerek böyle bir yönetmelikle tiyatronun tiyatro olma özelliğinin bitmiş olduğunu söyledik. Artık Şehir Tiyatroları bitmiştir. Bu nedenle de açıkça ifade ediyorum ki Darülbedayi’nin son genel sanat yönetmeniyim, ne yazık ki… Artık o kurum yok. Sanatçı üyeler de istifa edeceklerini bildirdi. Kenan Bey, Ayşenur Hanım ve ben istifa mektuplarımızı yazdık. Başkanlığa bıraktım mektubumu. Onlar da istifa mektuplarını sunmak üzere başkandan randevu istediler. Başkan çarşambaya randevu vermişti, onlar da çarşamba günü verdi.
Kadir Topbaş sizi aradı mı?
Hayır.
Siz onu aramadınız mı?
Hayır.
Görüşmek mi istemediniz?
“Allahısmarladık” demem gerekiyordu. O gün iki danışmanı ve başkanı yalnız bırakmamın daha uygun olacağını düşündüm. Sonra da tek başıma açıkçası isteyemedim…
Topbaş istifalar için “Erken davranıyorlar” dedi...
Hep saygı ve sevgi duyduğum bir insan Kadir Topbaş. Gerçekten anlamlandıramıyorum bir türlü nasıl böyle bir yönetmelik olduğunu.
Değişikliğin bir ‘ele geçirme operasyonu’ olduğu görüşlerine katılıyor musunuz?
Birdenbire çıkmış gibi gelmiyor bana da artık. Bir politika diye düşünüyorum. O politika gereği sıra kültür ve sanata gelmiştir. Belki sonra turizme gelecektir. Devlet Tiyatrosu’na da yeni bir formasyon biçilecektir. Özel tiyatrolardan bile bazı talepler olabilir.
Genel Sanat Yönetmeni’nin eskisi gibi repertuvara eskisi gibi olamayacak mıdır?
Olacaktır ama yapmak istediği her şeyi bürokratlara uzun uzun anlatıp, onları ikna etmek zorunda kalacaktır. Genel Sanat Yönetmenliği kavramının içi boşaltılmış durumda.
Yönetmelikteki bir yenilik de ‘genel etik değerler’ vurgusu…
Başımıza kadrolu komiser atıyorlar gibi. Sanat parmak göstererek yapılan bir iş değil ki. Sanatçı özgür ortamda yaratmak durumundadır. Bu özgürlük yoksa ortaya çıkan sanat değildir.
En temel sorun müdürün görevleri...
Sizce yönetmelikteki en temel sorun ne?
Müdürün görevleri diye tanımlamalar konulmuş. Bunlar ancak bir genel sanat yönetmeninin görevleri olur. Genel sanat yönetmeninin bir sürü görevi müdüre verilmiş. Eskiden sadece sanatsal kararların bürokratik uygulamasına yardımcı olacak bir bürokrat varken, birebir sanatsal kararı alan bir müdürle karşı karşıyayız.
Başkan Kadir Topbaş ısrarla “Sadece iki bürokrat olacak yeni yönetmelikte” diyor…
Eskisinde sanatçılar vardı. Böyle işleri iki yönlü düşünmek gerek. Bugün Kültür İşleri Daire Başkanı edebiyattan, tiyatrodan anlayan biri olur ama yarın katiyen bu işten anlamayan biri gelebilir.
Eskiden sanatsal kararlar nasıl alınırdı?
“Tiyatro kolektif bir sanattır” üst cümlesi yeterlidir. Ama son noktayı koyacak biri gerekir. Dünyanın her yerinde bir sanatçı idarenin başındadır. Dünyada devlet tiyatroları yokmuş. Külliyen yalan. ‘Nasyonal Tiyatro’, adı. Sen Devlet Tiyatrosu diyorsun, öteki Ulusal Tiyatro... Almanya’da küçücük kasabanın bile kendi tiyatrosu, balesi var. Belediye meclisi de özel tiyatrolara dudağımızı uçuklatacak rakamlar ayırmakla yükümlü.
Sudan çıkmış balık gibiyim ama iyi olacağım
Olanlar sezona nasıl yansıyacaktır?
İnanıyorum ki ilk etapta başarılı başarılı adımlar atılacaktır. Bu telaşımızın ne kadar boş olduğunu gösterecek her türlü adımın atılacağı inancındayım. Zamanla göreceğiz olacakları...Ama bu hatadan yazılı olarak vazgeçilmesi en büyük dileğimdir. İnşallah bir adım ötesine gidilir, tiyatro yasası için start verilir.
Şimdi nasıl bir ruh halindesiniz?
Sudan çıkmış balık gibiyim. Sırtım ağrılar içinde. Uykularım sürekli bölünüyor. Çok canım yanıyor. 38 yılım geçti bu meslekte… İyi olacağım... Üç yıl boyunca yaptığım her şeyle, tiyatroma olan borcumu ödedim. Kimseden aferin beklemiyorum ama böyle hak edilmeyen bir davranışla karşılaşmayı da beklemiyordum.