Televizyon izleyicilerinin ‘Ferhunde Hanımlar’ dizisiyle tanıdığı, ardından da ‘Aliye’ dizisinin yuva yıkan Leyla’sı olarak hafızalara kazınan güzel oyuncu Simge Selçuk’u şu sıralar bambaşka bir rolde izliyoruz. Ankara’da başladığı kariyer yolculuğunu İstanbul’da sürdüren ve emin adımlarla ilerleyen oyuncuyla İstanbul’daki hayatı ve oyunculuk üzerine konuştuk.
‘Göç Zamanı’ndan bahseder misiniz?
Hikaye, Mardin ve İstanbul’da geçiyor. Kumalık, kız çocuklarının evlenmeye zorlanmaları gibi pek çok konuyu içeriyor. Bu sorunları yaşayan bir kadının üç çocuğunu alıp İstanbul’a kaçması ve sonrasında yaşananlar anlatılıyor dizide. Erkek baskısı karşısında söz hakkı olmayan bir kadının ve çocuklarının hiç bilmedikleri, koca bir şehirde hayata tutunmaya çalışmaları anlatılıyor. Dizide en çok ilgimi çeken ise bu ailenin öyküsüyle, her şeye sahip ve bu kadar zorluk çekmemiş bir diğer kadının dramının çatışması.
Dizi ekibine nasıl dahil oldunuz?
Bu projeden önce iki komedi dizisi ‘Avrupa Avrupa’ ve ‘Güzel Köylü’de rol almıştım. İzleyici bizi hep aynı tarz rollerde görmek istese de ben farklı karakterlerle nefes almayı tercih ediyorum. ‘Göç Zamanı’nda diziye sonradan dahil olan Handan karakteri için teklif aldığımda ekibi ve projeyi beğendiğim için olumlu baktım. Karakterle ilgili bilgi aldıktan sonra da işe dahil olmaya karar verdim.
Keşke erkekler biraz empati yapabilse
Türkiye’de hâlâ kuma ve töre gerçekleriyle karşı karşıyayız. Genç bir kadın olarak bu konudaki yorumunuz ne?
Maalesef bu konular hâlâ Türkiye’nin gündeminde çünkü bazı yerlerde kumalık sistemi erkeklerin doğal hakkı gibi görülüyor. Oysa keşke erkekler de bizimle empati yapabilse.
Kadınların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadınlar mutlaka eğitim görüp, ayaklarının üstünde durabilmeli. Bunu da en başta erkekler desteklemeli diye düşünüyorum. Çünkü böylece hiçbir erkek maddi açıdan güvence gibi görülmeyecek ve herkes gerçek sevgiyi tadabilecek. Bence medeni bir erkek böyle düşünmeli ve kadınların eğitimini, çalışmasını engellememeli.
[size][size]
Tek hedefim oyuncu olmaktı
Oyunculuk aşkı nasıl başladı?
Oyunculuğa 7 yaşında, TRT Ankara Radyosu’nun oyunculuk, spikerlik, dublaj alanlarında çocuk yetiştirmek üzere kurduğu ve çok değerli hocalardan eğitim aldığımız ‘Çocuk Saati’ bünyesinde başladım. O yaştan beri de dublaj yapıyorum. Çocuk tiyatrosunda ve televizyonda çocuk dramalarında oynadım, çocuk yarışma programları sundum. Lisedeyken öğle tatillerinde bile dublaja gider dönerdim. Zaten tiyatrocuların içinde büyüdüm. Tek hedefim oyunculuk okumaktı. Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi’nde oyunculuk okudum ve öğrenciyken oynadığım ‘Ferhunde Hanımlar’ dizisi belki de izleyicinin belleğinde en çok kalan yapımdır.
Tiyatro yaptınız, dram ve komedide oynadınız. Bu açıdan kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Bütün bunlara bir de güzel sinema filmleri eklenirse daha şanslı hissedebilirim.
[/size][/size]
[size][size]
Her anın tadını çıkarmaya çalışıyorum
Oyunculukla uğraşmadığınız zamanlarda ne yapıyorsunuz?
Yağlı boya tablo yapıyorum, spor yapmaya başlayıp başlayıp bırakıyorum. Kitap okumayı çok severim, ara sıra dalış yapıyorum ve her daim sokak hayvanlarına yardım edip sahiplendirmeye çalışıyorum. Kısacası her anımın değerinin farkında olmaya çalışıyorum.
Bugüne dek hiç pişman oldunuz mu?
Elbette. Fakat şu an için, “Bir şeye pişman mısınız?” diye sorsanız “Hayır” derim çünkü pişmanlık bence bir refleks, tepki. Mühim olan o tepkiyi ilerideki günler için bir hazineye dönüştürebilmek. Ben bu anlamda biyonik insan gibiyim. Ne olursa olsun tekrar inançlı ve pozitif halime dönüş yapabiliyorum. Genç ve biraz da çocuk kalabilmeyi buna borçluyum.
[/size][/size]
[size][size]
Okullu oyuncular işe 2-0 önde başlıyor
Başarılı bir oyuncu sizce hangi özelliklere sahip olmalı?
Öncelikle herkese saygım var ama eğitim almış olanlar kariyerlerine 2-0 önde başlıyor. Sahnede ya da ekranda olsun kendilerini o kadar belli ediyorlar ki. Diğer yandan başarının sırrı bence kötü eleştirileri övgülere kıyasla daha net bir şekilde dinleyip ciddiye almak ve hiçbir zaman “Oldum” dememek. Eğer öyle dersek dibimiz tutar…
Sizi en çok nasıl bir karakteri oynamak zorlardı?
Düz, sıradan, psikolojisinde detaylar bulamayacağım, senaristin de renklendirmediği bir karakter beni zorlar.[/size][/size]
Hikaye, Mardin ve İstanbul’da geçiyor. Kumalık, kız çocuklarının evlenmeye zorlanmaları gibi pek çok konuyu içeriyor. Bu sorunları yaşayan bir kadının üç çocuğunu alıp İstanbul’a kaçması ve sonrasında yaşananlar anlatılıyor dizide. Erkek baskısı karşısında söz hakkı olmayan bir kadının ve çocuklarının hiç bilmedikleri, koca bir şehirde hayata tutunmaya çalışmaları anlatılıyor. Dizide en çok ilgimi çeken ise bu ailenin öyküsüyle, her şeye sahip ve bu kadar zorluk çekmemiş bir diğer kadının dramının çatışması.
Dizi ekibine nasıl dahil oldunuz?
Bu projeden önce iki komedi dizisi ‘Avrupa Avrupa’ ve ‘Güzel Köylü’de rol almıştım. İzleyici bizi hep aynı tarz rollerde görmek istese de ben farklı karakterlerle nefes almayı tercih ediyorum. ‘Göç Zamanı’nda diziye sonradan dahil olan Handan karakteri için teklif aldığımda ekibi ve projeyi beğendiğim için olumlu baktım. Karakterle ilgili bilgi aldıktan sonra da işe dahil olmaya karar verdim.
Keşke erkekler biraz empati yapabilse
Türkiye’de hâlâ kuma ve töre gerçekleriyle karşı karşıyayız. Genç bir kadın olarak bu konudaki yorumunuz ne?
Maalesef bu konular hâlâ Türkiye’nin gündeminde çünkü bazı yerlerde kumalık sistemi erkeklerin doğal hakkı gibi görülüyor. Oysa keşke erkekler de bizimle empati yapabilse.
Kadınların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadınlar mutlaka eğitim görüp, ayaklarının üstünde durabilmeli. Bunu da en başta erkekler desteklemeli diye düşünüyorum. Çünkü böylece hiçbir erkek maddi açıdan güvence gibi görülmeyecek ve herkes gerçek sevgiyi tadabilecek. Bence medeni bir erkek böyle düşünmeli ve kadınların eğitimini, çalışmasını engellememeli.
Tek hedefim oyuncu olmaktı
Oyunculuk aşkı nasıl başladı?
Oyunculuğa 7 yaşında, TRT Ankara Radyosu’nun oyunculuk, spikerlik, dublaj alanlarında çocuk yetiştirmek üzere kurduğu ve çok değerli hocalardan eğitim aldığımız ‘Çocuk Saati’ bünyesinde başladım. O yaştan beri de dublaj yapıyorum. Çocuk tiyatrosunda ve televizyonda çocuk dramalarında oynadım, çocuk yarışma programları sundum. Lisedeyken öğle tatillerinde bile dublaja gider dönerdim. Zaten tiyatrocuların içinde büyüdüm. Tek hedefim oyunculuk okumaktı. Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi’nde oyunculuk okudum ve öğrenciyken oynadığım ‘Ferhunde Hanımlar’ dizisi belki de izleyicinin belleğinde en çok kalan yapımdır.
Tiyatro yaptınız, dram ve komedide oynadınız. Bu açıdan kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Bütün bunlara bir de güzel sinema filmleri eklenirse daha şanslı hissedebilirim.
[/size][/size]
Her anın tadını çıkarmaya çalışıyorum
Oyunculukla uğraşmadığınız zamanlarda ne yapıyorsunuz?
Yağlı boya tablo yapıyorum, spor yapmaya başlayıp başlayıp bırakıyorum. Kitap okumayı çok severim, ara sıra dalış yapıyorum ve her daim sokak hayvanlarına yardım edip sahiplendirmeye çalışıyorum. Kısacası her anımın değerinin farkında olmaya çalışıyorum.
Bugüne dek hiç pişman oldunuz mu?
Elbette. Fakat şu an için, “Bir şeye pişman mısınız?” diye sorsanız “Hayır” derim çünkü pişmanlık bence bir refleks, tepki. Mühim olan o tepkiyi ilerideki günler için bir hazineye dönüştürebilmek. Ben bu anlamda biyonik insan gibiyim. Ne olursa olsun tekrar inançlı ve pozitif halime dönüş yapabiliyorum. Genç ve biraz da çocuk kalabilmeyi buna borçluyum.
[/size][/size]
Okullu oyuncular işe 2-0 önde başlıyor
Başarılı bir oyuncu sizce hangi özelliklere sahip olmalı?
Öncelikle herkese saygım var ama eğitim almış olanlar kariyerlerine 2-0 önde başlıyor. Sahnede ya da ekranda olsun kendilerini o kadar belli ediyorlar ki. Diğer yandan başarının sırrı bence kötü eleştirileri övgülere kıyasla daha net bir şekilde dinleyip ciddiye almak ve hiçbir zaman “Oldum” dememek. Eğer öyle dersek dibimiz tutar…
Sizi en çok nasıl bir karakteri oynamak zorlardı?
Düz, sıradan, psikolojisinde detaylar bulamayacağım, senaristin de renklendirmediği bir karakter beni zorlar.[/size][/size]