Bin yıllardır gerçekti, malumun ilam’ı 2. Frederick’e kaldı...
Önce genel kültür: Milattan önce 8. yüzyılda Homeros’un yazdığı Odysseia’da Odisseas’ın dünyaya dönüşünde onu yalnızca köpeği Argos’un tanıdığından bahsedilir. Bu canlılarla ilgili, dünyanın en ünlü sözlerinden biri ise Prusya Kralı 2. Frederick tarafından kendi İtalyan Tazısı hakkında söylenmiştir:
"Köpekler, insanoğlunun en iyi dostudur."
Daha köpek formuna evrilmeden, kurtken bile insanlara
avlanma sırasında yardımcı olan bu canlılar, gerçekten de bin yıllar boyunca insanoğlunun en yakın dostu ünvanını başarıyla taşıdılar. Tarihin gereklerine uygun olarak, bir dönem bizimle avlandılar, postacı oldular, sarp dağlar gibi en ulaşılmaz yerlerde en kuvvetli kurtarma ekibini oluşturdular...
Halâ evlerimizi koruyorlar, havaalanları ve sınırlardaki gayretleri ile uyuşturucu mafyasına darbe indiriyorlar, engelli vatandaşları hayata bağlıyorlar ve en önemlisi; bizim onları düşündüğümüz gibi onlar da bizi düşünüyor ve seviyorlar.
Belki de filmlerde, dizilerde ve romanlarda bu kadar sık geçmelerinin sebebi budur?
Hangimiz Beethoven’ın şapşal suratını unutabiliriz ki?
Koca bir köpek cinsini Lassie diye bilmemiz (cinsin adı aslında Uzun Tüylü Collie), Harry Potter serisindeki Fang’in sahibi Hagrid kadar devasa olmasına gülmemiz, ve pek tabii Peter Pan’daki dadı köpek Nana’ya beslediğimiz büyük sevgi. Köpekler böylesine hayatımızın içindeyken, kolaylıkla çoğaltılabilecek bu kurgu köpek karakterlerin çokluğuna pek de şaşırmamak gerek herhalde.
Şaşırmıyor, bilakis seviyoruz. Peki doğru mu seviyoruz?
İnsanoğlu olarak köpeklerimizin boyunlarının altını okşamak, alınlarındaki tüyleri düzeltmek, sırtlarını sıvazlamak gibi çok bilindik sevgi gösterilerimiz mevcut. Hattâ obezliğe doğru sürüklememek kaydıyla, doğru bir hareket yaptıklarında verdiğimiz ödül mamaları da onları çok, pek çok mutlu ediyor.
Ve tabii, çok güzel hayvanlar oldukları için bolca sarılıyoruz onlara. Hattâ onlara her sarıldığımızda, bugünlerde sokaklarda karşılaştığımız ‘4 insan 1 hayvan etmiyor’ duvar yazısına bir kere daha hak veriyoruz.
Ama görünen o ki, sarılarak pek de iyi etmiyoruz aslında.
Yakın zamanda Psychology Today’de yayınlanan bir makaleye göre, köpekler onlarasarıldığımızda stresten strese koşuyorlar!
Durumu inceleyip makaleleştiren Stanley Coren, köpeklerin strese girdiklerinde göz temasını kaybettiklerini, dudaklarını yaladıklarını, dişlerini sıktıklarını, kısık sesler çıkardıklarını ve kulaklarını aşağı düşürdüklerini gözlemlemiş; ki kulak düşürme haricindeki hepsini stres altındaki bir insan da yapıyor zaten...
Tüm bu gözlemleri, insanların köpeklerine sarıldıklarında çektirdikleri 100’lerce fotoğraf ve video ile harmanlayan Coren, tüm bu görüntü kayıtlarındaki köpeklerin %81.6’sının aslında stresli hissettikleri sonucuna ulaşmış.
Peki neden?
Makalenin sahibi bu durumu köpeklerin doğaları gereği koşucu yaratıklar olmasına bağlıyor. Onların karınlarını kaşımamız, onların koşma ve özgür olma yetilerini engellemediği için hoşlarına gidiyor. Ama köpeklere sarıldığımızda kendilerini hareket kabiliyetleri kısıtlanmış, bir bakıma daha güçlü bir yaratık tarafından kapana kıstırılmış hissetmelerine sebep oluyoruz.
Hatta bu davranışımız köpeklerin ısırma alışkanlıklarını da tetikliyor!
Çok tatlılar, evet. Ama galiba onlara daha az sarılmalıyız!
Önce genel kültür: Milattan önce 8. yüzyılda Homeros’un yazdığı Odysseia’da Odisseas’ın dünyaya dönüşünde onu yalnızca köpeği Argos’un tanıdığından bahsedilir. Bu canlılarla ilgili, dünyanın en ünlü sözlerinden biri ise Prusya Kralı 2. Frederick tarafından kendi İtalyan Tazısı hakkında söylenmiştir:
"Köpekler, insanoğlunun en iyi dostudur."
Daha köpek formuna evrilmeden, kurtken bile insanlara
avlanma sırasında yardımcı olan bu canlılar, gerçekten de bin yıllar boyunca insanoğlunun en yakın dostu ünvanını başarıyla taşıdılar. Tarihin gereklerine uygun olarak, bir dönem bizimle avlandılar, postacı oldular, sarp dağlar gibi en ulaşılmaz yerlerde en kuvvetli kurtarma ekibini oluşturdular...
Halâ evlerimizi koruyorlar, havaalanları ve sınırlardaki gayretleri ile uyuşturucu mafyasına darbe indiriyorlar, engelli vatandaşları hayata bağlıyorlar ve en önemlisi; bizim onları düşündüğümüz gibi onlar da bizi düşünüyor ve seviyorlar.
Belki de filmlerde, dizilerde ve romanlarda bu kadar sık geçmelerinin sebebi budur?
Hangimiz Beethoven’ın şapşal suratını unutabiliriz ki?
Koca bir köpek cinsini Lassie diye bilmemiz (cinsin adı aslında Uzun Tüylü Collie), Harry Potter serisindeki Fang’in sahibi Hagrid kadar devasa olmasına gülmemiz, ve pek tabii Peter Pan’daki dadı köpek Nana’ya beslediğimiz büyük sevgi. Köpekler böylesine hayatımızın içindeyken, kolaylıkla çoğaltılabilecek bu kurgu köpek karakterlerin çokluğuna pek de şaşırmamak gerek herhalde.
Şaşırmıyor, bilakis seviyoruz. Peki doğru mu seviyoruz?
İnsanoğlu olarak köpeklerimizin boyunlarının altını okşamak, alınlarındaki tüyleri düzeltmek, sırtlarını sıvazlamak gibi çok bilindik sevgi gösterilerimiz mevcut. Hattâ obezliğe doğru sürüklememek kaydıyla, doğru bir hareket yaptıklarında verdiğimiz ödül mamaları da onları çok, pek çok mutlu ediyor.
Ve tabii, çok güzel hayvanlar oldukları için bolca sarılıyoruz onlara. Hattâ onlara her sarıldığımızda, bugünlerde sokaklarda karşılaştığımız ‘4 insan 1 hayvan etmiyor’ duvar yazısına bir kere daha hak veriyoruz.
Ama görünen o ki, sarılarak pek de iyi etmiyoruz aslında.
Yakın zamanda Psychology Today’de yayınlanan bir makaleye göre, köpekler onlarasarıldığımızda stresten strese koşuyorlar!
Durumu inceleyip makaleleştiren Stanley Coren, köpeklerin strese girdiklerinde göz temasını kaybettiklerini, dudaklarını yaladıklarını, dişlerini sıktıklarını, kısık sesler çıkardıklarını ve kulaklarını aşağı düşürdüklerini gözlemlemiş; ki kulak düşürme haricindeki hepsini stres altındaki bir insan da yapıyor zaten...
Tüm bu gözlemleri, insanların köpeklerine sarıldıklarında çektirdikleri 100’lerce fotoğraf ve video ile harmanlayan Coren, tüm bu görüntü kayıtlarındaki köpeklerin %81.6’sının aslında stresli hissettikleri sonucuna ulaşmış.
Peki neden?
Makalenin sahibi bu durumu köpeklerin doğaları gereği koşucu yaratıklar olmasına bağlıyor. Onların karınlarını kaşımamız, onların koşma ve özgür olma yetilerini engellemediği için hoşlarına gidiyor. Ama köpeklere sarıldığımızda kendilerini hareket kabiliyetleri kısıtlanmış, bir bakıma daha güçlü bir yaratık tarafından kapana kıstırılmış hissetmelerine sebep oluyoruz.
Hatta bu davranışımız köpeklerin ısırma alışkanlıklarını da tetikliyor!
Çok tatlılar, evet. Ama galiba onlara daha az sarılmalıyız!