''En son Bursa’da ağladım. Orhaneli’de şampiyonluktan sonra bir sınıf açmaya gittik. Engelli, down sendromlu çocuklar için... Bir şiir okundu, çok duygulandım. Aziz Bey de ne desin adam... Yani diyecek başka bir şeyi yok o da mazeret diye bunu söylüyor. Ben zaten bir sene önce Aziz Bey’in tarzını 16 yaşımda bıraktığımı söyledim... Benim misketim daha büyük. Benim babam senin babanı döver...''
Sayın Başkan.. Bana öyle geliyor ki, siz Beşiktaş taraftarlarının size tapması yerine her futbol kulübü taraftarının saygı duyup takdir etmesini tercih ediyorsunuz. Yanılıyor muyum?
- İkisini de isterim. Tabi bir kulübün başkanı aynı zamanda bir spor adamıdır. Bir spor adamının ahlakına sahip olmak lazım. Yani, bizim bir tek işimiz Beşiktaş’a hizmet etmek değil, aynı zamanda kümülatif olarak spor adamı kimliğimizle spora da hizmet etmek. Bunu güzelleştirmemiz lazım ki, bizim marka değerimiz yükselsin. Kulübümüz yükselsin. Cazibe merkezi olalım (Şampiyon bir başkandan bunu duyabilmek de benim hayalimdi).
Süleyman Seba, Özhan Canaydın gibi değil mi?
- Tabi... Sizin işiniz de aynı. Bazı spor yorumcularının yaptığı spor adamlığı mı mesela? (İsim var; yazmamaya söz verdim) Herkesin bir stili var. Bizimki bu.
Hepsi şık adamlardı
Hiç kinci değilsiniz… En ihtiyacınız olduğu anda Galatasaray stadının kapılarını yüzünüze kapattı. Fenerbahçe yarım ağız. Ama güçlü olduğunuz bugünlerde eskiyi anmadınız bile. Onlar hatırlatacak laflar ediyor, siz üzerinde bile durmuyorsunuz.
- Geçmiş geçmişte kaldı. İsteyen istediğini konuşsun. Çok ağır bir laftır da “havlayan köpek ısırmaz”... Konuşmanın bizim için bir manası yok. Ama ben bunları unutmuş da değilim açıkçası. O kadar da değil. Ne kadar ayıp bir şeydi yani. Yahu bırakın stadı vermesini, sezon başında dedik ki, biz ilk devre maçlarımızı dışarda oynayalım, ikinci devre stadımız bitecek içerde oynayalım dedik. Eee siz avantaj elde edersiniz dediler. Ya ne avantajı elde edeceğiz. Ayıp ya. (Çok sıkı bir otokontrol var Fikret Bey’de... Sinirlenince frene basıveriyor) Neyse Allah yüzümüze güldü şampiyon olduk, önümüze bakacağız.
Sizin “feda” dönemine bile alaycı yaklaştılar. Rakiplerinizden birinin açtığı pankartı hatırlıyorum. (Para komidinin üstünde yazıyordu) Şampiyon olduktan sonra dönüp “naber” bile demediniz.
- Oradaki mevzu şu... (Başkanlık felsefesini anlatıyor) Bir kere cevap bile şık duracak. Zarif olacak. Bizde Süleyman Abi falan, Gazi Abiler, Mehmet Abiler falan şık zarif adamlardı. Zarafet vardı. O zarafet bizim kumaşımıza yakışıyor diye düşünüyorum. Ben de onların içinde büyüdüm. Ben de ne gördüysem onu yapıyorum açıkçası (Usta çırak ilişkisini kutsuyor adeta). Bizim haddimize değil onlar gibi olmak da... Bir nebze benzeyebilirsek, bir nebze yeni nesle bunları taşıyabilirsek ne mutlu bize (Merak edenler için Beşiktaş’ı yükselten sırlardan ilkidir bu).
En son ne zaman ağladınız sayın başkanım? (Lafı nereye getireceğimi anlamamış gibi yapıyor)
- En son galiba şampiyon olduğumuzda ağladım... Yok yok yok... Bursa Orhaneli’de şampiyonluktan sonra bir sınıf açmaya gittik. Engelli, down sendromlu çocuklar için oradaki derneğimiz sınıf açtı. Orada bir anne bir şiir okudu. O çok duygulandırdı beni. Ağlattı.
Aziz Yıldırım onu görmüş olmasın, “ağlaya ağlaya şampiyon oldular” dedi.
- Ne diyeyim ya... (Uzun bir es veriyor) Aziz Bey de ne desin adam... Yani diyecek bir şeyi yok o da mazeret diye bunu söylüyor (ilk kez alaycı tonda konuşuyor). Ben zaten bir sene önce Aziz Bey’in tarzını 16 yaşımda bıraktığımı söyledim... Benim misketim daha büyük. Benim babam senin babanı döver (Bahsettiği zarafetin somut bir örneğidir bu kısa yanıt)...
Zaten Beşiktaş başkanlığı çok özel bir makam sayın Orman. Üstüne zor şartlarda şampiyonluk. Bırakın diğer başkanları, ülkenin en popüler insanlarından birisiniz. Sıkıldığınız oluyor mu bazen?
- Yok, ne sıkılayım. (seviyor ilgiyi başkan) Yorulduğum oluyor da sıkıldığım olmuyor. Yorulmanın haricinde sıkılmaya fırsat bile olmuyor. O kadar yoğun geçiyor ki hayat; inanamazsınız.
Herkes sizi takdir ediyor, övüyor sizi. Eleştiriyi özlediniz mi?
- Yok canım öyle bakmayın. Öven yok ki. Yalan söyleyip yalanlar üzerine tenkit edenler de çok.
Reza Zarrab’a satılıp geri alınan loca üzerinden olanları kast ediyorsunuz herhalde...
- Evet… O çocuğu çıkardılar. Hayatımda iki defa gördüm. Onla alakalı bir sürü şey yazıyorlar. Yüzde 99,999’u palavra olan şeyler.
Siz doğrusunu özetleyin. Kimse palavra yazmasın...
- Doğrusu şu. Çocuğu bir defa Beşiktaş-Brugge maçında gördüm. Dediler ki, bu Reza Bey.. Ben de kilolu olduğunu hatırlıyorum medyadan. Zayıflamış, tanımadım da çocuğu. “Merhaba kardeşim” dedim. Üzerinde de Beşiktaş forması vardı. Sonra dediler ki “sizle görüşmek istiyor”. “Loca alacak” dediler (en ihtiyaç duyulan zamanda nakit para). Buyursun gelsin dedim. Çocuk da geldi. Bizden loca satın aldı. Şimdi ben hani gizli bir yerde görüşmüş değilim, adamı daha evvel tanımış değilim. Adam o sırada aranan bir suçlu bilmem ne değil. Geldi bizden loca aldı. Bizden Zaman Gazetesi de loca aldı. Bir başkası da loca aldı (resmen haklı).
Ama ben biraz normal karşılıyorum (yıpratmaya çalışmalarını kast ediyor); neden?.. Şimdi pırıl pırıl parlıyoruz. İşte stat yaptık, şampiyon olduk, birileri bizi aşağı çekmeye çalışacak. Böyle yorumluyorum açıkçası.
Ondan sonra başka görüşmeniz oldu mu. Sizden bir talepte falan bulundu mu Zarrab?
- Hiçbir şey... Yani Allah’ı var samimi olmak falan gibi hiçbir girişimi olmadı. Bir şey görmedim.
Demin eleştiriyi özlediniz mi diye sordum ama Divan toplantılarında eleştiri açığınızı kapatıyorsunuzdur.
- (En dertli konusu sayın Orman’ın) Yani ben de zamanında muhalefette oldum Beşiktaş’da... Benim de tenkit ettiğim konular oldu ama böyle ne söylediğin belli olmadan, ortaya bir şey koymadan sadece ve sadece iktidara kinle yaklaşarak, kin kusarak muhalefeti hayatımda yapmadım. Biz kongreye gittik. Stadını bitirmiş, şampiyonluğa çeyrek kalmış ve her tarafta itibarı çok yüksek, devamlı yüksek yatırımlar içinde olan bir kurumun başkanı olarak gittiğin zaman ne bekliyorsun sen?.... Otuz kişi çıktı, 29 kişisi sallamaya.
Stat yapılırken dev gibi rakamlar içinde bir ton demir yanlış tartılmış olabilir falan gibi eleştiriler de vardı hatırlıyorum.
- Bu işin fıtratında var dedikodu yalan... Böyle şeyler var ama işin ahlaksızlığa varan boyutuna kızıyorsunuz yani. Şimdi ben de sizi yazdığınız mevzularla ilgili tenkit edebilirim. Derim ki yanlış düşünüyor, böyle yazması doğru değil derim. Bunlar ayrı bir şey... Ama Demirören’in yalakası iddiasında bulunursam, kişisel şeyler katarak eleştirirsem siz de kızmaz mısınız? (Bu örneğe bile kızdım için için) Ben de tenkit edilebilirim. Benim de yanlışlarım vardır. Yüzde yüz de vardır. Ama çıtayı böyle indirmek çok ayıp oluyor yani. Bir yandan siyasete çekme, bir yandan bilmem ne yapma (Tutuyor kendini)... Her gün bir şey yapıyorlar.
Başkanlığı tadında bırakmak istediğinizi biliyorum. Neden?
- Evet öyle... Zaten gelirken de tüzüğü değiştirip öyle bir kural getirdim ben. Bir başkanın üç dönem yani en fazla dokuz sene görev yapması gerektiğini düşündüm. Benim bu ikinci dönemim. Üçüncü dönemi yapar mıyım bilmiyorum (zirvede mi bırakacak yoksa) ama herkesin geldiği gibi gitmesini bilmesi lazım.
Üçüncü dönemi yapmama ihtimaliniz mi var?
- Var var... (Biz buna bomba deriz meslekte) Yani ona o zaman karar verilecek ama her gelenin gitmeyi bilmesi lazım.
Gün gelip rüzgarın tersine dönmesinden mi endişeleniyorsunuz yoksa?
- Hiç öyle bir endişem yok. Biz buralara şansla gelmedik. Emekle çalışarak geldik. Hâlâ da çok çalışıyoruz. Çok ama çok çalışıyoruz (Sesinde gurur yüklü).
Bir gün stada adınızı vermek isterlerse tepkiniz ne olur?
- Ben o sırada burada değilim, bilmiyorum (Öldükten sonra zannetti).
Allah geçinden versin. Sağlığınızda diyorum. Yeni bir yönetim geldi mesela, stada emeklerinizden dolayı adınızı vermek istedi. Siz ne dersiniz?
- Ne bileyim yani. Ee hoşuma gider de... (Bence hayatının hedefi) Şimdi isterim desem havalara girmiş bilmem ne derler. İstemem desem, koskoca Beşiktaş’ın stadına adını verecekler karşı mı çıkıyorsun derler. Yani bu çok zor bir soru. Şimdi isterim desem ‘vay Süleyman Seba’lar Baba Hakkı’lar dururken bu neydi de istedi’ bilmem ne derler. Zor bir soru cevap vermek istemem açıkçası (Haklı, soru zor... Ama yanıtını aldım ben. İstiyor).Onlar bilir diyelim en iyisi.
- Öyle diyelim evet.
Yeni sezonda şampiyon kadrodan kaç futbolcu gidecek (İrkildiğini anlayıp soruyu yumuşatıyorum)... İsimleri veremezsiniz, bari sayıyı söyleyin.
- 3-4 gibi eksilir.. 3-4 gibi yeni gelir (daha vurgulu söylediği rakam 4).
Sadece bir futbolcunun özel durumunu soracağım... Gomez “Avrupa için güçlü bir takım kurulursa kalmak isterim” mealinde şeyler söylüyor. Haddini aşmıyor mu? Planlama ona mı kaldı?
- Kendisine de söyledim, size de söyleyeyim: (son derece sert) Beşiktaş başarılı olmak için takım kurar. Bir oyuncu kalsın veya gitsin diye stratejisi olmaz. Hiçbir oyuncunun haddi değildir Beşiktaş’ın kadrosuyla ilgili görüş ve öneri bildirmek. Olacak iş değildir yani. Tercüme hatası olduğunu düşünmek istiyorum.
Söylenmemiş kabul ediyorsunuz yani.
- Evet (Çünkü Morio Gomez’i kovmak istemiyorum anlamında).
Yanlış anlaşılmasın; şikayetçimisiniz demiyorum... Ekmek kadayıfının kaymaklısını soruyorum. Şenol Güneş’in başka Trabzonspor kimlikli olması yerine Beşiktaş kimlikli olmasını tercih eder miydiniz?
- Hayır (net ve seri yanıt). İyi insan olması, müthiş bir spor adamı olması bize yeterli. Hiç fark etmez. Çok severim Şenol Hoca’yı ben (İçten veya politik yanıtı ayırt ederim ben; bu içten).
Ama şampiyon takım Beşiktaş’ın hocasına, Trabzonspor’un dört sezon önceki kupası ile Fenerbahçe’nin tutumunu soruyorlar hâlâ.
- O da Trabzon’a mal olmuş bir adam (Gülü seven dikenine katlanır). Maalesef var öyle şeyler.
Sevilmeyecek insan değildir Şenol Hoca... Yalnız hızlı konuşuyor. Biraz zor anlaşılıyor bazen. Siz anlıyor musunuz (Şenol Hoca alınmasın tamamen latife bir soru bu).
- Ben de Karadenizliyim. Anlarım (gülerek).
Çarşı bir güç odağı mıdır Beşiktaş’ta? (Hiçbir başkan bazen yönetimden öne çıkan bir güçle iktidar paylaşmak istemez; bakalım ne diyecek diye sordum)
- Beşiktaş’ta bir tek güç var o da Beşiktaş’ın kendisi. Çarşı çok güzel bir renktir Beşiktaş’ta.
Marka olarak zaman zaman Beşiktaş’ın önüne geçmesi kulübü yönetenlerin hoşuna gitmeyebilir ama taraftarın zeki olanı, doğru işler yapmaya çalışan yönetim için bulunmaz nimettir. Yanlış işler yapan için felaket tabi.
- Elbette... Zeki taraftar kadar keyif olur mu başkan için. O artık bir ruh oldu. Beşiktaşlılar dışında da o ruhu taşıyanlar var. Onun için güzel tarafından bakmak lazım işe. Ben o taraftan bakmaya gayret ediyorum şahsen (Bazen yıldızımız barışmıyor gibi geldi bana).
Siz de hakemlerden yana dertli misiniz... Hayır derseniz feci dedikodu çıkar bilesiniz. Artık mecburi her başkanın hakem şikayeti!..
- O konuda konuşmadık, konuşmuyoruz (Ne beklersiniz bir başkandan bu durumda?.. Hemen savunmaya geçmesini, “bize de ne hatalar oldu” diye başlamasını değil mi? Asla tevessül etmiyor bu pratik yönteme).
Sayın Başkan… Beşiktaş’ın balayı devri bitti... Artık Beşiktaşlı olmayanların bile sempatiyle baktığı bir takım değil Beşiktaş, öncelikle devrilmesi gereken baş rakip. Rahat yok yani.
- Çok iyi farkındayız bunun. Şimdi daha zor bir zaman başlıyor. Gerçekten balayı bitti. Canım cicim ayları da biter yakında... Artık “back to life” gerçek hayata döneceğiz. Bizden beklentiler fazla. Eskiden mazeretler vardı. Stadımız yoktu mesela... Önümüz kolay değil, zor. Bizim daha para dertlerimiz bitmedi, bir dünya işimiz var daha.
Önümüzdeki üç sene şampiyon olur Beşiktaş yorumları bile yapılıyor şimdiden. Baskı yaratacaktır mutlaka. Karşı planınız var mı?
- Tabi ki yaratacak. Bizim tek önlemimiz, tek planımız her zamanki gibi tevazu ile gidip işimizi iyi yapmak olacak.
Geçen sezon şampiyonluk için umutsuzluğa kapıldığınız bir hafta oldu mu?
- Olmadı. Hiç olmadı. Ben zaten çok pozitif bakarım. Siz bana bakmayın yani ben her şeyde öyleyimdir. İnanır mısınız hep güzellikleri hatırlıyorum artık (Varmış demek böyle başkanlar da).
Medyadan memnun musunuz başkanım? Hakkını verdi mi evsiz şampiyonluğun?
- Çok üzüldüğüm zamanlar da oldu ama netice itibarıyla ülke bu... İnsanımız bu. (Yanlış anlaşılmasın diye hemen kendini de ekliyor) Bunlardan biri de benim yani. Aynı insanlardan biriyim. Algımız, yöntemimiz bu yani... Yapacak bir şey yok (Derin bir hüzün ve geniş bir şikayetle bitti söyleşi. Yine haklı sanki).
Sayın Başkan.. Bana öyle geliyor ki, siz Beşiktaş taraftarlarının size tapması yerine her futbol kulübü taraftarının saygı duyup takdir etmesini tercih ediyorsunuz. Yanılıyor muyum?
- İkisini de isterim. Tabi bir kulübün başkanı aynı zamanda bir spor adamıdır. Bir spor adamının ahlakına sahip olmak lazım. Yani, bizim bir tek işimiz Beşiktaş’a hizmet etmek değil, aynı zamanda kümülatif olarak spor adamı kimliğimizle spora da hizmet etmek. Bunu güzelleştirmemiz lazım ki, bizim marka değerimiz yükselsin. Kulübümüz yükselsin. Cazibe merkezi olalım (Şampiyon bir başkandan bunu duyabilmek de benim hayalimdi).
Süleyman Seba, Özhan Canaydın gibi değil mi?
- Tabi... Sizin işiniz de aynı. Bazı spor yorumcularının yaptığı spor adamlığı mı mesela? (İsim var; yazmamaya söz verdim) Herkesin bir stili var. Bizimki bu.
Hepsi şık adamlardı
Hiç kinci değilsiniz… En ihtiyacınız olduğu anda Galatasaray stadının kapılarını yüzünüze kapattı. Fenerbahçe yarım ağız. Ama güçlü olduğunuz bugünlerde eskiyi anmadınız bile. Onlar hatırlatacak laflar ediyor, siz üzerinde bile durmuyorsunuz.
- Geçmiş geçmişte kaldı. İsteyen istediğini konuşsun. Çok ağır bir laftır da “havlayan köpek ısırmaz”... Konuşmanın bizim için bir manası yok. Ama ben bunları unutmuş da değilim açıkçası. O kadar da değil. Ne kadar ayıp bir şeydi yani. Yahu bırakın stadı vermesini, sezon başında dedik ki, biz ilk devre maçlarımızı dışarda oynayalım, ikinci devre stadımız bitecek içerde oynayalım dedik. Eee siz avantaj elde edersiniz dediler. Ya ne avantajı elde edeceğiz. Ayıp ya. (Çok sıkı bir otokontrol var Fikret Bey’de... Sinirlenince frene basıveriyor) Neyse Allah yüzümüze güldü şampiyon olduk, önümüze bakacağız.
Sizin “feda” dönemine bile alaycı yaklaştılar. Rakiplerinizden birinin açtığı pankartı hatırlıyorum. (Para komidinin üstünde yazıyordu) Şampiyon olduktan sonra dönüp “naber” bile demediniz.
- Oradaki mevzu şu... (Başkanlık felsefesini anlatıyor) Bir kere cevap bile şık duracak. Zarif olacak. Bizde Süleyman Abi falan, Gazi Abiler, Mehmet Abiler falan şık zarif adamlardı. Zarafet vardı. O zarafet bizim kumaşımıza yakışıyor diye düşünüyorum. Ben de onların içinde büyüdüm. Ben de ne gördüysem onu yapıyorum açıkçası (Usta çırak ilişkisini kutsuyor adeta). Bizim haddimize değil onlar gibi olmak da... Bir nebze benzeyebilirsek, bir nebze yeni nesle bunları taşıyabilirsek ne mutlu bize (Merak edenler için Beşiktaş’ı yükselten sırlardan ilkidir bu).
En son ne zaman ağladınız sayın başkanım? (Lafı nereye getireceğimi anlamamış gibi yapıyor)
- En son galiba şampiyon olduğumuzda ağladım... Yok yok yok... Bursa Orhaneli’de şampiyonluktan sonra bir sınıf açmaya gittik. Engelli, down sendromlu çocuklar için oradaki derneğimiz sınıf açtı. Orada bir anne bir şiir okudu. O çok duygulandırdı beni. Ağlattı.
Aziz Yıldırım onu görmüş olmasın, “ağlaya ağlaya şampiyon oldular” dedi.
- Ne diyeyim ya... (Uzun bir es veriyor) Aziz Bey de ne desin adam... Yani diyecek bir şeyi yok o da mazeret diye bunu söylüyor (ilk kez alaycı tonda konuşuyor). Ben zaten bir sene önce Aziz Bey’in tarzını 16 yaşımda bıraktığımı söyledim... Benim misketim daha büyük. Benim babam senin babanı döver (Bahsettiği zarafetin somut bir örneğidir bu kısa yanıt)...
Zaten Beşiktaş başkanlığı çok özel bir makam sayın Orman. Üstüne zor şartlarda şampiyonluk. Bırakın diğer başkanları, ülkenin en popüler insanlarından birisiniz. Sıkıldığınız oluyor mu bazen?
- Yok, ne sıkılayım. (seviyor ilgiyi başkan) Yorulduğum oluyor da sıkıldığım olmuyor. Yorulmanın haricinde sıkılmaya fırsat bile olmuyor. O kadar yoğun geçiyor ki hayat; inanamazsınız.
Herkes sizi takdir ediyor, övüyor sizi. Eleştiriyi özlediniz mi?
- Yok canım öyle bakmayın. Öven yok ki. Yalan söyleyip yalanlar üzerine tenkit edenler de çok.
Reza Zarrab’a satılıp geri alınan loca üzerinden olanları kast ediyorsunuz herhalde...
- Evet… O çocuğu çıkardılar. Hayatımda iki defa gördüm. Onla alakalı bir sürü şey yazıyorlar. Yüzde 99,999’u palavra olan şeyler.
Siz doğrusunu özetleyin. Kimse palavra yazmasın...
- Doğrusu şu. Çocuğu bir defa Beşiktaş-Brugge maçında gördüm. Dediler ki, bu Reza Bey.. Ben de kilolu olduğunu hatırlıyorum medyadan. Zayıflamış, tanımadım da çocuğu. “Merhaba kardeşim” dedim. Üzerinde de Beşiktaş forması vardı. Sonra dediler ki “sizle görüşmek istiyor”. “Loca alacak” dediler (en ihtiyaç duyulan zamanda nakit para). Buyursun gelsin dedim. Çocuk da geldi. Bizden loca satın aldı. Şimdi ben hani gizli bir yerde görüşmüş değilim, adamı daha evvel tanımış değilim. Adam o sırada aranan bir suçlu bilmem ne değil. Geldi bizden loca aldı. Bizden Zaman Gazetesi de loca aldı. Bir başkası da loca aldı (resmen haklı).
Ama ben biraz normal karşılıyorum (yıpratmaya çalışmalarını kast ediyor); neden?.. Şimdi pırıl pırıl parlıyoruz. İşte stat yaptık, şampiyon olduk, birileri bizi aşağı çekmeye çalışacak. Böyle yorumluyorum açıkçası.
Ondan sonra başka görüşmeniz oldu mu. Sizden bir talepte falan bulundu mu Zarrab?
- Hiçbir şey... Yani Allah’ı var samimi olmak falan gibi hiçbir girişimi olmadı. Bir şey görmedim.
Demin eleştiriyi özlediniz mi diye sordum ama Divan toplantılarında eleştiri açığınızı kapatıyorsunuzdur.
- (En dertli konusu sayın Orman’ın) Yani ben de zamanında muhalefette oldum Beşiktaş’da... Benim de tenkit ettiğim konular oldu ama böyle ne söylediğin belli olmadan, ortaya bir şey koymadan sadece ve sadece iktidara kinle yaklaşarak, kin kusarak muhalefeti hayatımda yapmadım. Biz kongreye gittik. Stadını bitirmiş, şampiyonluğa çeyrek kalmış ve her tarafta itibarı çok yüksek, devamlı yüksek yatırımlar içinde olan bir kurumun başkanı olarak gittiğin zaman ne bekliyorsun sen?.... Otuz kişi çıktı, 29 kişisi sallamaya.
Stat yapılırken dev gibi rakamlar içinde bir ton demir yanlış tartılmış olabilir falan gibi eleştiriler de vardı hatırlıyorum.
- Bu işin fıtratında var dedikodu yalan... Böyle şeyler var ama işin ahlaksızlığa varan boyutuna kızıyorsunuz yani. Şimdi ben de sizi yazdığınız mevzularla ilgili tenkit edebilirim. Derim ki yanlış düşünüyor, böyle yazması doğru değil derim. Bunlar ayrı bir şey... Ama Demirören’in yalakası iddiasında bulunursam, kişisel şeyler katarak eleştirirsem siz de kızmaz mısınız? (Bu örneğe bile kızdım için için) Ben de tenkit edilebilirim. Benim de yanlışlarım vardır. Yüzde yüz de vardır. Ama çıtayı böyle indirmek çok ayıp oluyor yani. Bir yandan siyasete çekme, bir yandan bilmem ne yapma (Tutuyor kendini)... Her gün bir şey yapıyorlar.
Başkanlığı tadında bırakmak istediğinizi biliyorum. Neden?
- Evet öyle... Zaten gelirken de tüzüğü değiştirip öyle bir kural getirdim ben. Bir başkanın üç dönem yani en fazla dokuz sene görev yapması gerektiğini düşündüm. Benim bu ikinci dönemim. Üçüncü dönemi yapar mıyım bilmiyorum (zirvede mi bırakacak yoksa) ama herkesin geldiği gibi gitmesini bilmesi lazım.
Üçüncü dönemi yapmama ihtimaliniz mi var?
- Var var... (Biz buna bomba deriz meslekte) Yani ona o zaman karar verilecek ama her gelenin gitmeyi bilmesi lazım.
Gün gelip rüzgarın tersine dönmesinden mi endişeleniyorsunuz yoksa?
- Hiç öyle bir endişem yok. Biz buralara şansla gelmedik. Emekle çalışarak geldik. Hâlâ da çok çalışıyoruz. Çok ama çok çalışıyoruz (Sesinde gurur yüklü).
Bir gün stada adınızı vermek isterlerse tepkiniz ne olur?
- Ben o sırada burada değilim, bilmiyorum (Öldükten sonra zannetti).
Allah geçinden versin. Sağlığınızda diyorum. Yeni bir yönetim geldi mesela, stada emeklerinizden dolayı adınızı vermek istedi. Siz ne dersiniz?
- Ne bileyim yani. Ee hoşuma gider de... (Bence hayatının hedefi) Şimdi isterim desem havalara girmiş bilmem ne derler. İstemem desem, koskoca Beşiktaş’ın stadına adını verecekler karşı mı çıkıyorsun derler. Yani bu çok zor bir soru. Şimdi isterim desem ‘vay Süleyman Seba’lar Baba Hakkı’lar dururken bu neydi de istedi’ bilmem ne derler. Zor bir soru cevap vermek istemem açıkçası (Haklı, soru zor... Ama yanıtını aldım ben. İstiyor).Onlar bilir diyelim en iyisi.
- Öyle diyelim evet.
Yeni sezonda şampiyon kadrodan kaç futbolcu gidecek (İrkildiğini anlayıp soruyu yumuşatıyorum)... İsimleri veremezsiniz, bari sayıyı söyleyin.
- 3-4 gibi eksilir.. 3-4 gibi yeni gelir (daha vurgulu söylediği rakam 4).
Sadece bir futbolcunun özel durumunu soracağım... Gomez “Avrupa için güçlü bir takım kurulursa kalmak isterim” mealinde şeyler söylüyor. Haddini aşmıyor mu? Planlama ona mı kaldı?
- Kendisine de söyledim, size de söyleyeyim: (son derece sert) Beşiktaş başarılı olmak için takım kurar. Bir oyuncu kalsın veya gitsin diye stratejisi olmaz. Hiçbir oyuncunun haddi değildir Beşiktaş’ın kadrosuyla ilgili görüş ve öneri bildirmek. Olacak iş değildir yani. Tercüme hatası olduğunu düşünmek istiyorum.
Söylenmemiş kabul ediyorsunuz yani.
- Evet (Çünkü Morio Gomez’i kovmak istemiyorum anlamında).
Yanlış anlaşılmasın; şikayetçimisiniz demiyorum... Ekmek kadayıfının kaymaklısını soruyorum. Şenol Güneş’in başka Trabzonspor kimlikli olması yerine Beşiktaş kimlikli olmasını tercih eder miydiniz?
- Hayır (net ve seri yanıt). İyi insan olması, müthiş bir spor adamı olması bize yeterli. Hiç fark etmez. Çok severim Şenol Hoca’yı ben (İçten veya politik yanıtı ayırt ederim ben; bu içten).
Ama şampiyon takım Beşiktaş’ın hocasına, Trabzonspor’un dört sezon önceki kupası ile Fenerbahçe’nin tutumunu soruyorlar hâlâ.
- O da Trabzon’a mal olmuş bir adam (Gülü seven dikenine katlanır). Maalesef var öyle şeyler.
Sevilmeyecek insan değildir Şenol Hoca... Yalnız hızlı konuşuyor. Biraz zor anlaşılıyor bazen. Siz anlıyor musunuz (Şenol Hoca alınmasın tamamen latife bir soru bu).
- Ben de Karadenizliyim. Anlarım (gülerek).
Çarşı bir güç odağı mıdır Beşiktaş’ta? (Hiçbir başkan bazen yönetimden öne çıkan bir güçle iktidar paylaşmak istemez; bakalım ne diyecek diye sordum)
- Beşiktaş’ta bir tek güç var o da Beşiktaş’ın kendisi. Çarşı çok güzel bir renktir Beşiktaş’ta.
Marka olarak zaman zaman Beşiktaş’ın önüne geçmesi kulübü yönetenlerin hoşuna gitmeyebilir ama taraftarın zeki olanı, doğru işler yapmaya çalışan yönetim için bulunmaz nimettir. Yanlış işler yapan için felaket tabi.
- Elbette... Zeki taraftar kadar keyif olur mu başkan için. O artık bir ruh oldu. Beşiktaşlılar dışında da o ruhu taşıyanlar var. Onun için güzel tarafından bakmak lazım işe. Ben o taraftan bakmaya gayret ediyorum şahsen (Bazen yıldızımız barışmıyor gibi geldi bana).
Siz de hakemlerden yana dertli misiniz... Hayır derseniz feci dedikodu çıkar bilesiniz. Artık mecburi her başkanın hakem şikayeti!..
- O konuda konuşmadık, konuşmuyoruz (Ne beklersiniz bir başkandan bu durumda?.. Hemen savunmaya geçmesini, “bize de ne hatalar oldu” diye başlamasını değil mi? Asla tevessül etmiyor bu pratik yönteme).
Sayın Başkan… Beşiktaş’ın balayı devri bitti... Artık Beşiktaşlı olmayanların bile sempatiyle baktığı bir takım değil Beşiktaş, öncelikle devrilmesi gereken baş rakip. Rahat yok yani.
- Çok iyi farkındayız bunun. Şimdi daha zor bir zaman başlıyor. Gerçekten balayı bitti. Canım cicim ayları da biter yakında... Artık “back to life” gerçek hayata döneceğiz. Bizden beklentiler fazla. Eskiden mazeretler vardı. Stadımız yoktu mesela... Önümüz kolay değil, zor. Bizim daha para dertlerimiz bitmedi, bir dünya işimiz var daha.
Önümüzdeki üç sene şampiyon olur Beşiktaş yorumları bile yapılıyor şimdiden. Baskı yaratacaktır mutlaka. Karşı planınız var mı?
- Tabi ki yaratacak. Bizim tek önlemimiz, tek planımız her zamanki gibi tevazu ile gidip işimizi iyi yapmak olacak.
Geçen sezon şampiyonluk için umutsuzluğa kapıldığınız bir hafta oldu mu?
- Olmadı. Hiç olmadı. Ben zaten çok pozitif bakarım. Siz bana bakmayın yani ben her şeyde öyleyimdir. İnanır mısınız hep güzellikleri hatırlıyorum artık (Varmış demek böyle başkanlar da).
Medyadan memnun musunuz başkanım? Hakkını verdi mi evsiz şampiyonluğun?
- Çok üzüldüğüm zamanlar da oldu ama netice itibarıyla ülke bu... İnsanımız bu. (Yanlış anlaşılmasın diye hemen kendini de ekliyor) Bunlardan biri de benim yani. Aynı insanlardan biriyim. Algımız, yöntemimiz bu yani... Yapacak bir şey yok (Derin bir hüzün ve geniş bir şikayetle bitti söyleşi. Yine haklı sanki).