1944 yılında Nazi Almanya’sı toplama kampında öldürülen, 1933 orta siklet boks şampiyonu olan Rukelie (Ruki) Trollmann’ ın farklı hayat öyküsünü sahnelere taşıyan ‘Çingene Boksör’, Burak Sergen’ in sahnede gösterdiği çarpıcı performansıyla tiyatro macerasını sürdürüyor. Daha önce oynadığı ‘Adolf’ oyununda Hitler’i anlatan Sergen, bu yeni oyunuyla faşizm eleştirisini sürdürmeye gayretli. Tiyatro kitlesine yeni hikayeler anlatmak yerine, geçmişte yaşanılan acıları bir ders niteliğinde sunmak günümüz Türkiye’sinin içinden geçtiği günleri göstermek adına önemli. Sırf ‘Çingene’ olduğu için Alman Boks Milli Takımı kadrosundan çıkarılan, daha sonra ırkından dolayı toplama kampına gönderilen Ruki, burada arkadaşlarının sırtından vurmasından dolayı yavaş yavaş ölüme sürüklenir. Konunun detayları sizleri gerçekle yüzleştirecek. Böylesi önemli bir oyunu “DeepBlueIdeas “ Sanatsal - Kerem Kuraner’in yapımcılığında ve Emrah Elçiboğa’ nın rejisi ile izliyoruz. Oyunun müziklerini Hakan Şavklı, kostümlerini Serdar Başbuğ, dekorlarını Emrah Elçiboğa ve ışık tasarımını ise Aslı Atasoy gerçekleştirdi.
Johann Rukelie Trollmann 1907 Hannover doğumlu. 1933 orta siklet Almanya şampiyonu Trollmann, 1944 yılında Wittenberg'te bir toplama kampı olan Neuengamme'da öldürülmeden önce 1936 yılında yapılan olimpiyatlarda Almanya’yı temsil etme hakkı kazanmasına rağmen tüm unvanları elinden alınarak sürgüne gönderildi. Trolmann’ ın ailesi de dahil olmak üzere yakın tüm çevresi faşist Naziler tarafından yok edilirken, ardında bıraktığı hikayesi ile insanların içinde barındırdığı faşist duyguların nasıl sonuçlar doğurduğunu acı biçimde insanlığın yüzüne vurdu. Sonuçta ‘sadece bizim gibi doğanlar, düşünenler yaşayabilir’ sloganı altında bir araya gelen ırkçılık, halen dünyanın en büyük problemi. 1930’lu ve 40’lı yıllarda Almanya’ nın başlattığı Nazi politikaları ile yerle bir olan hayatların içinden çok farklı öyküler çıktı. Hatta Amerika’da bile böyle öyküler mevcut. Hollywood’da 1999 yılında Yönetmen Norman Jewison’ un çektiği, usta oyuncu Denzel Washington’ un oynadığı ’16. Raund’ filminde Rubin 'Hurricane' Carter’ ın yaşamı gösterildi. Siyahi ırktan olduğu için işlemediği cinayetten dolayı yargılanan, dünya hafif siklet boks şampiyonu olmasına rağmen tüm kariyeri bitirilen Carter ile Trollmann’ ın yaşadıkları birebir benzerlik gösteriyor.
Tek kişilik oyunda 7 ayrı karakteri canlandıran Burak Sergen, dönemin şartları doğrultusunda uygun duygu seçimleri ile seyirciyi derin sessizliğin içine çekmiş. Özellikle Trollmann’ ın yakın arkadaşı Hans’ ın trajik pişmanlığını dinlerken, faşizme sessiz kalan yığınların sonradan nasıl yalnızlaştığını izliyoruz. Yönetmen Emrah Elçiboğa sahnenin tamamını oyunun parçası haline dönüştürebiliyor. Ring içersinde bulunan sandıklar, sis içinde oluşturulan büyülü atmosfer konuyu tek kişilik monologdan kurtarmış.
Oyunun anlatıcısı Hans karakteri üzerinden yürüyen olaylar zinciri, birer birer Trollmann’ ı satan yakın arkadaşlarının hikayesiyle birleşiyor. Yönetmenin keskin çizgilerle ayırdığı karakterler, ‘insanı sırtından vurma’ noktasından birleşirken, gücü elinde tutanların oluşturduğu Naziler, ne yaparlarsa yapsınlar tek tip ırk, düşüncei toplum yaratamadılar. Zaten yönetmenin gayesinin bu olduğunu daha ilk sahneden anlıyoruz. Dekorda işlevselliği ön plana çıkaran Elçiboğa, elindeki malzemeyi olaydan olaya geçerken farklı amaçlar için kullanabilmiş. Yani oyun akıp gidiyor, hem de günümüz dünyasına dokunarak yapıyor bunu.
‘Çingene Boksör’, Rukelie (Ruki) Trollmann’ ın sporda sağladığı başarıyı hazmedemeyen asalak faşistlerin genç sporcuyu nasıl ölüme sürüklediğini tiyatro sahnesinden anlatıyor. Alman Naziler’ in politikalarını kendisine örnek alanların yarattığı kaos ise şu anda tüm dünyada acımasızca yaşanmaya devam ediyor. Hem günümüz dünyasını anlamak hem de geçmişte yaşanılan ayrımcı politikaları algılamak için oyunu kaçırmayın. Burak Sergen’in sosyokültürel, yaşadıklarımızı düşünerek sahnelerde politik oyunlarda yer alması ise her açıdan taktire şayan bir durum.
Yaşam Kaya / yasam.kaya@gmail.com