Bilimkurgunun fikir verdiği bilim dünyası...
Sanatın ve bilimin aynı bedende toplanabildiği yıllar 1500’ler, o beden de Leonardo Da Vinci idi. Sonrasında bilim insanları hayalperestlere ışık tuttu, hayalperestler de bilim dünyasına
1968’de yayınlanan Kubrick filmi 2001: A Space Odyssey’de görüntülü telefonlar, sesle kontrol edilebilen bilgisayarlar ve hattâ iPad’ler bile gerçek hayatta icat edildikleri tarihlerden çok daha önce vardı. İnsanoğlu bu cihazları önce bu filmde gördü, bilim insanları bu hayal gücünü aldı; gerçek hayata uyguladılar.
Konumuza dokunan hayal gücü & bilim dünyası ilişkisine gelecek olursak;
Bu kez gündemimizde Star Wars serisi var: Hani ilk olarak 1977’de vizyona giren, yakın zamanda da "Han Solo’nun gençliğini kim oynayacak?" sorusunun yanıtını öğrendiğimiz (Alden Ehrenreich) o muhteşem film serisi...
Bu kez bir icat söz konusu değil, ama bir keşfin yanıtı Star Wars’ta aranıyor.
Uzayda bir Death Star mı bulundu?
Veya Starkiller Üssü belki de?
KIC 8462852 diye adlandırılan, kamuoyunda ise daha çok Tabby’nin Yıldızı olarak bilinen yıldızın tam 108 yıldır gözleniyor ve bilim insanlarının aklına kainatla ilgili en büyük soru işaretini koymuş durumda. Hızlı başlamayalım, önce bir girizgah yapalım:
Yıldızlar, gezegenler, uydular ve evrene ait benzeri bütün oluşumlar, belli bir hareket rotasını izlerler. Bunun sebebi birbirlerine uyguladıkları kütle çekim kuvvetleridir. Örneğimizi iyice özelleştirelim; Dünya, güneşle arasında oluşan kütlesel çekim kuvveti yüzünden güneş etrafında döner. Ay, dünya ile arasında oluşan kütlesel çekim kuvveti yüzünden dünya etrafında döner...
Bazen yıldızlar patlar, veya uzayda beklenmedik bir olay meydana gelir; tabii bu da o olayın gerçekleştiği çevredeki tüm diğer cisimlerin hareketlerini etkiler. Astronomi bilimiyle uğraşanlar tüm bu datayı toplayarak, gözledikleri gezegenin veya yıldızın hareketlerini yorumlarlar.
Bilim insanlarını bugüne kadar hiçbir cisim Tabby’nin Yıldızı kadar şaşırtmamıştı!
Çünkü Tabby’nin Yıldızı 1885’ten beridir gözleniyor. Bazı hareketleri ise hiçbir rotaya oturtulamıyor, çevresinde ona bu hareketleri yaptıracak bir olay da vuku bulmuyor; sadece tahmin edilemez hareketler yapıyor!
Hal böyle olunca, bilim adamları sorunun yanıtını tabii ki bilim kurguda aradı; "Tabby’nin Yıldızı uzaylı teknolojisiyle inşa edilmiş, küre şeklinde devasa bir yapı, aşırı büyük bir uzay üssü olabilir mi?" sorusunu sordurmaya başladı.
Kepler Teleskopu’ndan 2009’dan bu yana gelen gözlemler halâ çözülemedi, halâ merak konusu.
Ama 1885 ile 2009 yılları arasında toplanan dataların verdiği sonuç, ne yazık ki bizi bir Death Star’a götürmüyor. Hiç olmazsa bir Star Killer demiştik, ama o da değil malesef.
Saygın bir astrofizik dergisinde henüz yayınlanan bir makaleye göre değişen Tabby’nin Yıldızı’nın hareketleri ve parlaklık seviyesi değil, bizim yıldızı gözlemlediğimiz kaynakların tutarsızlığı. 100 yılı aşkın süredir gözlemlenen yıldızın tek bir kaynaktan değil, birçok farklı kaynaktan gözlemlendiği gerçeği üzerine giden makale sahipleri, DASCH (Harvard Üniversitesi Dijital Gökyüzü Erişimi) kaynaklarını incelediler ve yıldızın gözlemlendiği enstrümanların yıllar içinde birbirlerinden farklı datalar verdiğini farkettiler.
Elbette bu fark, "biri siyah derken öteki beyaz diyor" kadar büyük değil.
Hatta hiç de büyük değil, simetri hastası birine gösterseniz anlamaz bile… Ama elbette mevzu uzay olunca, ölçülen değerlerdeki mikronluk kaymalar bile tahayyül edemeyeceğimiz uzaklıklara karşılık geliyor.
İşte enstrümanlar arasındaki bu mikronluk kaymalar yüzünden, bilim insanları bir Death Star keşfettiklerini düşünmüşlerdi… Henüz keşfedememişler
Dikkat: halâ "henüz" diyoruz.
Çünkü 2009’dan sonraki, Kepler Teleskopu’na ait olan verilerinde bulunan, yıldızın tahmin edilememeyen hareketleri henüz çözüme kavuşturulabilmiş değil.
Belki gökyüzünde, uzaklarda bir yerde bir Death Star kuruluyor, onu yerle bir edecek Luke Skywalker’ını bekliyordur... Kim bilir?
Sanatın ve bilimin aynı bedende toplanabildiği yıllar 1500’ler, o beden de Leonardo Da Vinci idi. Sonrasında bilim insanları hayalperestlere ışık tuttu, hayalperestler de bilim dünyasına
1968’de yayınlanan Kubrick filmi 2001: A Space Odyssey’de görüntülü telefonlar, sesle kontrol edilebilen bilgisayarlar ve hattâ iPad’ler bile gerçek hayatta icat edildikleri tarihlerden çok daha önce vardı. İnsanoğlu bu cihazları önce bu filmde gördü, bilim insanları bu hayal gücünü aldı; gerçek hayata uyguladılar.
Konumuza dokunan hayal gücü & bilim dünyası ilişkisine gelecek olursak;
Bu kez gündemimizde Star Wars serisi var: Hani ilk olarak 1977’de vizyona giren, yakın zamanda da "Han Solo’nun gençliğini kim oynayacak?" sorusunun yanıtını öğrendiğimiz (Alden Ehrenreich) o muhteşem film serisi...
Bu kez bir icat söz konusu değil, ama bir keşfin yanıtı Star Wars’ta aranıyor.
Uzayda bir Death Star mı bulundu?
Veya Starkiller Üssü belki de?
KIC 8462852 diye adlandırılan, kamuoyunda ise daha çok Tabby’nin Yıldızı olarak bilinen yıldızın tam 108 yıldır gözleniyor ve bilim insanlarının aklına kainatla ilgili en büyük soru işaretini koymuş durumda. Hızlı başlamayalım, önce bir girizgah yapalım:
Yıldızlar, gezegenler, uydular ve evrene ait benzeri bütün oluşumlar, belli bir hareket rotasını izlerler. Bunun sebebi birbirlerine uyguladıkları kütle çekim kuvvetleridir. Örneğimizi iyice özelleştirelim; Dünya, güneşle arasında oluşan kütlesel çekim kuvveti yüzünden güneş etrafında döner. Ay, dünya ile arasında oluşan kütlesel çekim kuvveti yüzünden dünya etrafında döner...
Bazen yıldızlar patlar, veya uzayda beklenmedik bir olay meydana gelir; tabii bu da o olayın gerçekleştiği çevredeki tüm diğer cisimlerin hareketlerini etkiler. Astronomi bilimiyle uğraşanlar tüm bu datayı toplayarak, gözledikleri gezegenin veya yıldızın hareketlerini yorumlarlar.
Bilim insanlarını bugüne kadar hiçbir cisim Tabby’nin Yıldızı kadar şaşırtmamıştı!
Çünkü Tabby’nin Yıldızı 1885’ten beridir gözleniyor. Bazı hareketleri ise hiçbir rotaya oturtulamıyor, çevresinde ona bu hareketleri yaptıracak bir olay da vuku bulmuyor; sadece tahmin edilemez hareketler yapıyor!
Hal böyle olunca, bilim adamları sorunun yanıtını tabii ki bilim kurguda aradı; "Tabby’nin Yıldızı uzaylı teknolojisiyle inşa edilmiş, küre şeklinde devasa bir yapı, aşırı büyük bir uzay üssü olabilir mi?" sorusunu sordurmaya başladı.
Kepler Teleskopu’ndan 2009’dan bu yana gelen gözlemler halâ çözülemedi, halâ merak konusu.
Ama 1885 ile 2009 yılları arasında toplanan dataların verdiği sonuç, ne yazık ki bizi bir Death Star’a götürmüyor. Hiç olmazsa bir Star Killer demiştik, ama o da değil malesef.
Saygın bir astrofizik dergisinde henüz yayınlanan bir makaleye göre değişen Tabby’nin Yıldızı’nın hareketleri ve parlaklık seviyesi değil, bizim yıldızı gözlemlediğimiz kaynakların tutarsızlığı. 100 yılı aşkın süredir gözlemlenen yıldızın tek bir kaynaktan değil, birçok farklı kaynaktan gözlemlendiği gerçeği üzerine giden makale sahipleri, DASCH (Harvard Üniversitesi Dijital Gökyüzü Erişimi) kaynaklarını incelediler ve yıldızın gözlemlendiği enstrümanların yıllar içinde birbirlerinden farklı datalar verdiğini farkettiler.
Elbette bu fark, "biri siyah derken öteki beyaz diyor" kadar büyük değil.
Hatta hiç de büyük değil, simetri hastası birine gösterseniz anlamaz bile… Ama elbette mevzu uzay olunca, ölçülen değerlerdeki mikronluk kaymalar bile tahayyül edemeyeceğimiz uzaklıklara karşılık geliyor.
İşte enstrümanlar arasındaki bu mikronluk kaymalar yüzünden, bilim insanları bir Death Star keşfettiklerini düşünmüşlerdi… Henüz keşfedememişler
Dikkat: halâ "henüz" diyoruz.
Çünkü 2009’dan sonraki, Kepler Teleskopu’na ait olan verilerinde bulunan, yıldızın tahmin edilememeyen hareketleri henüz çözüme kavuşturulabilmiş değil.
Belki gökyüzünde, uzaklarda bir yerde bir Death Star kuruluyor, onu yerle bir edecek Luke Skywalker’ını bekliyordur... Kim bilir?