Adak
olarak kesilmeyen kurbanın etinden sahibi zengin olsun olmasın,
yiyebileceği gibi fakir olmayanlara da yedirip dağıtabilir. Fetva bu
şekildedir. Bununla beraber üçte birini fakirlere sadaka olarak
vermelidir. Eğer kurban sahibi orta halli olur da, geçimlerini
karşılamak zorunda olduğu kimseler kalabalık ise, o halde kurbanın
etini onların yemeleri için alıkoyabilir, bu mendubdur.
Diğer bir görüşe göre, kurban bayramında kesmek üzere bir fakirin satın
aldığı kurbandan kendisi yiyemez. Çünkü kendisine kurban vacib olmadığı
halde böyle kurbanlık alıp kesmesi, bir adak sayılır. Adak yapan kimse
ise, kendi adağından yiyemez. Onun etini zevcesine, usul ve furüuna ve
zengin kimselere yediremez. Bunlara yedirirse, yedirdiğinin kıymetini
fakirlere vermesi gerekir.
Kurbanlık hayvanın sütünden yararlanmak, etini veya postunu satıp
parasını almak veya demirbaş olmayacak bir şeyle değiştirmek mekruhtur.
Böyle bir iş yapılırsa, kıymetini sadaka vermek gerekir. Kurbanlıktan
kasab ücreti de verilmez.
Kurbanın postu sadaka diye verilir veya ondan seccade ve sofra gibi
evde kullanılacak eşya yapılır. Kurban edilecek hayvanı kesilmeden önce
kırkmak mekruhtur. Yünleri kırkılacak olursa, sadaka olarak
verilmelidir. Fakat hayvan kesildikten sonra yünlerı kırkılabilir ve
kullanılabilir.
Birkaç kişi yanlışlıkla birbirinin kurbanını kesecek olsalar, her
kesilen hayvan, sahibinin kurbanı olmak üzere caiz olur. Birbirlerine
bir şey borçlu olmazlar. Bu durumda herkes kendi hayvanını, eğer
mevcutsa, alır. Kesilen hayvanlar yenmiş veya dağıtılmış ise, aradaki
kıymet farkını birbirlerine helal ederler. Eğer cimrilik gösterirler de
helal etmezlerse, her biri diğerine ait kurban etinin kıymetini öder.
Bu durumda, bu kıymet farkını da sadaka olarak vermek gerekir. Çünkü
bu, kurban etinin bedelidir.
Bir kimse, kendisine bırakılan bir kurbanı, sahibinin izni olmaksızın
bayram günü sahibi adına kesecek olsa, bunu ödemesi gerekmez.
Sahibinden kurban yükümlülüğü düşer. Çünkü buna delâlet yolu ile izin
vardır.
Bir kimse zorla ele geçirmiş olduğu bir hayvanı kendi adına kesecek
olsa, diri halindeki kıymetini ödemek şartı ile, sahih olur.
Fakat bir insan, kendisine emanet sureti ile bırakılan bir hayvanı
böyle kurban kesecek olsa, sahih olmaz; çünkü hayvana kesimden önce
tazmin etme hükmü ile sahib olmamıştır. Rehin olarak bırakılan hayvan
da, rehini elinde bulunduran kimseye nazaran kurban hususunda bir
görüşe göre gasbedilen (zorla alınan), diğer bir görüşe göre de emanet
(vedia) hükmündedir.
Bir kimse kendi malından sevabını ölüye bağışlamak niyeti ile bayram
günü kestiği kurbanın etinden yiyebilir, başkalarına da verebilir.
Tercih edilen hüküm budur. Fakat bir kimse, murisin emri ile murisi
adına keseceği kurbanın etinden yiyemez. Bunun tümünü sadaka vermesi
gerekir.
Bir kimse, tek başına kesmek niyeti ile satın aldığı kurbanlık bir deve
veya sığıra sonradan altı kişiyi ortak yapmaya razı olursa, bunu
birlikte kurban olarak kesmeleri caiz olur. Ancak bunda kerahet vardır.
O kimse verdiği sözden, caymış sayılır. Ortaklarından alacağı parayı
sadaka olarak vermelidir.
Bir görüşe göre de, adam fakir olduğu takdirde başkalarının ortak
olmasına razı olamaz. Çünkü onun keseceği bu kurban, bir adak
yerindedir. O fakir bu kurbanı satın almakla onu vacib kılmıştır.
Udhuyye'nin (Kurban kesmenin) rüknü kan akıtmaktır. Hayvan
boğazlanmadıkça vacib olan kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Onun
için kurbanlık hayvanın kesilmeden sadaka olarak verılmesi caiz olmaz.
Fakat alınan kurban herhangi bir sebeple bayramın kurban kesme
günlerinde kesilemezse, bunun diri olarak sadaka edilmesi gerekir.
Çünkü bu halde, kan akıtma işi sadaka vermeye dönüşmüş olur. Artık
bunun etinden sahibi yiyemez.
Bir kurbanı kitab ehlinden olan birinin (bir gayr-i müslimin) kesmesi
mekruhtur. Mecûsîlerin, put perestlerin kesmesi ise caiz değildir.
Fakat kurban etinden herhangi bir gayr-i müslime bağış yolu ile
vermekte bir sakınca yoktur.
Kurban, Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Bunun meşru olması, kitab, sünnet ve icma ile sabittir.
(Şafiîlere göre, kurban, tek bir şahıs için sünnet-i ayndır. Bir aile
halkı için ise, sünnet-i kifayedir. Ailenin geçimini sağlayan kimse,
kurban kesince, artık diğerlerinin üzerinden sünnete uyma borcu düşer.
olarak kesilmeyen kurbanın etinden sahibi zengin olsun olmasın,
yiyebileceği gibi fakir olmayanlara da yedirip dağıtabilir. Fetva bu
şekildedir. Bununla beraber üçte birini fakirlere sadaka olarak
vermelidir. Eğer kurban sahibi orta halli olur da, geçimlerini
karşılamak zorunda olduğu kimseler kalabalık ise, o halde kurbanın
etini onların yemeleri için alıkoyabilir, bu mendubdur.
Diğer bir görüşe göre, kurban bayramında kesmek üzere bir fakirin satın
aldığı kurbandan kendisi yiyemez. Çünkü kendisine kurban vacib olmadığı
halde böyle kurbanlık alıp kesmesi, bir adak sayılır. Adak yapan kimse
ise, kendi adağından yiyemez. Onun etini zevcesine, usul ve furüuna ve
zengin kimselere yediremez. Bunlara yedirirse, yedirdiğinin kıymetini
fakirlere vermesi gerekir.
Kurbanlık hayvanın sütünden yararlanmak, etini veya postunu satıp
parasını almak veya demirbaş olmayacak bir şeyle değiştirmek mekruhtur.
Böyle bir iş yapılırsa, kıymetini sadaka vermek gerekir. Kurbanlıktan
kasab ücreti de verilmez.
Kurbanın postu sadaka diye verilir veya ondan seccade ve sofra gibi
evde kullanılacak eşya yapılır. Kurban edilecek hayvanı kesilmeden önce
kırkmak mekruhtur. Yünleri kırkılacak olursa, sadaka olarak
verilmelidir. Fakat hayvan kesildikten sonra yünlerı kırkılabilir ve
kullanılabilir.
Birkaç kişi yanlışlıkla birbirinin kurbanını kesecek olsalar, her
kesilen hayvan, sahibinin kurbanı olmak üzere caiz olur. Birbirlerine
bir şey borçlu olmazlar. Bu durumda herkes kendi hayvanını, eğer
mevcutsa, alır. Kesilen hayvanlar yenmiş veya dağıtılmış ise, aradaki
kıymet farkını birbirlerine helal ederler. Eğer cimrilik gösterirler de
helal etmezlerse, her biri diğerine ait kurban etinin kıymetini öder.
Bu durumda, bu kıymet farkını da sadaka olarak vermek gerekir. Çünkü
bu, kurban etinin bedelidir.
Bir kimse, kendisine bırakılan bir kurbanı, sahibinin izni olmaksızın
bayram günü sahibi adına kesecek olsa, bunu ödemesi gerekmez.
Sahibinden kurban yükümlülüğü düşer. Çünkü buna delâlet yolu ile izin
vardır.
Bir kimse zorla ele geçirmiş olduğu bir hayvanı kendi adına kesecek
olsa, diri halindeki kıymetini ödemek şartı ile, sahih olur.
Fakat bir insan, kendisine emanet sureti ile bırakılan bir hayvanı
böyle kurban kesecek olsa, sahih olmaz; çünkü hayvana kesimden önce
tazmin etme hükmü ile sahib olmamıştır. Rehin olarak bırakılan hayvan
da, rehini elinde bulunduran kimseye nazaran kurban hususunda bir
görüşe göre gasbedilen (zorla alınan), diğer bir görüşe göre de emanet
(vedia) hükmündedir.
Bir kimse kendi malından sevabını ölüye bağışlamak niyeti ile bayram
günü kestiği kurbanın etinden yiyebilir, başkalarına da verebilir.
Tercih edilen hüküm budur. Fakat bir kimse, murisin emri ile murisi
adına keseceği kurbanın etinden yiyemez. Bunun tümünü sadaka vermesi
gerekir.
Bir kimse, tek başına kesmek niyeti ile satın aldığı kurbanlık bir deve
veya sığıra sonradan altı kişiyi ortak yapmaya razı olursa, bunu
birlikte kurban olarak kesmeleri caiz olur. Ancak bunda kerahet vardır.
O kimse verdiği sözden, caymış sayılır. Ortaklarından alacağı parayı
sadaka olarak vermelidir.
Bir görüşe göre de, adam fakir olduğu takdirde başkalarının ortak
olmasına razı olamaz. Çünkü onun keseceği bu kurban, bir adak
yerindedir. O fakir bu kurbanı satın almakla onu vacib kılmıştır.
Udhuyye'nin (Kurban kesmenin) rüknü kan akıtmaktır. Hayvan
boğazlanmadıkça vacib olan kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Onun
için kurbanlık hayvanın kesilmeden sadaka olarak verılmesi caiz olmaz.
Fakat alınan kurban herhangi bir sebeple bayramın kurban kesme
günlerinde kesilemezse, bunun diri olarak sadaka edilmesi gerekir.
Çünkü bu halde, kan akıtma işi sadaka vermeye dönüşmüş olur. Artık
bunun etinden sahibi yiyemez.
Bir kurbanı kitab ehlinden olan birinin (bir gayr-i müslimin) kesmesi
mekruhtur. Mecûsîlerin, put perestlerin kesmesi ise caiz değildir.
Fakat kurban etinden herhangi bir gayr-i müslime bağış yolu ile
vermekte bir sakınca yoktur.
Kurban, Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Bunun meşru olması, kitab, sünnet ve icma ile sabittir.
(Şafiîlere göre, kurban, tek bir şahıs için sünnet-i ayndır. Bir aile
halkı için ise, sünnet-i kifayedir. Ailenin geçimini sağlayan kimse,
kurban kesince, artık diğerlerinin üzerinden sünnete uyma borcu düşer.